- Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
- Vol: 61 Issue: 61
- İbn Sînâ Felsefesinde Şiir-Poetika ve Tragedya
İbn Sînâ Felsefesinde Şiir-Poetika ve Tragedya
Authors : Ferruh Özpilavci
Pages : 1-26
Doi:10.15370/maruifd.1035954
View : 17 | Download : 11
Publication Date : 2021-12-16
Article Type : Research
Abstract :İbn Sînâ’nın (ö. 428/1037) en başat felsefi eseri kuşkusuz mantık, tabiat, matematik ve ilahiyat ana bölümlerinden oluşan eş-Şifâ külliyatıdır. Onun şiir-poetikaya dair görüşleri de ancak bu külliyatın mantık kısmının en sonundaki Fennü’ş-şi‘r (Şiir Sanatı Üzerine) isimli kitabında bulunabilir. Bu makalede öncelikle Fennü’ş-şi‘r’in, İbn Sînâ’nın şiir-poetika anlayışı bağlamında asıl metin olduğu gerekçelendirilmiş ve eserin mahiyetine dair genel tespitler yapılmıştır. İbn Sînâ’nın gençliğinde yazdığı el-Hikmetü’l-arûziyye’nin şiir bölümü, Fârâbî’nin Risâle fî kavânîni’ş-şu‘arâ’sına dayanmaktadır ve hemen hemen tümüyle lafzen Fennü’ş-şi‘r’in ilk faslında tekrar edilir. İbn Sînâ, toplam sekiz fasıldan oluşan eserinin ikinci faslından itibaren Aristoteles’in (ö. m.ö. 322) Poetika’sını hem tertip hem de içerik bakımından birebir takip etmeye başlamaktadır. Dolayısıyla eş-Şifâ’nın diğer kitapları için söylenemese de Fennü’ş-şi‘r için Poetika’nın telhisi, yani orta şerhi olduğu, bu makalede iddia edilmektedir. Nitekim İbn Sînâ, eserinin sonunda yaptığının "telhis” olduğunu bizzat ifade etmekte; hem mutlak şiir hem de kendi zamanının şiir anlayışıyla ilgili mufassal bir çalışma kaleme alacağını vaat etmekte ise de bunu gerçekleştiremediği anlaşılmaktadır. Yaptığı bu telhis çalışması içinde İbn Sînâ, Poetika metnini okuyuşunu, kendi özgün yorumunu, bakışını, uyarlamalarını, değerlendirmelerini ve katkılarını kapsamlı olarak ortaya koymaktadır ki makalede bunlar tek tek tespit edilip değerlendirilmektedir. İbn Sînâ, Aristoteles Poetika’sının aslında iki kitaptan oluştuğunu, ancak komedyaya hasredilen ikinci kitabın kayıp olduğunu açıkça belirtmektedir ki günümüzde de durum böyledir. Dolayısıyla İbn Sînâ Grek şiir anlayışını, ağırlıklı olarak da bu şiirin en meşhur iki türü olan tragedya ve komedyadan tragedyayı ele almaktadır. İbn Sînâ’nın elinde Aristoteles’in Poetika’sının günümüze ulaşan tek klasik Arapça çevirisi olan, Ebû Bişr Mettâ b. Yunus’un (ö. 328/940) çevirisinden başka muhtemelen kaynaklarda geçen Yahya b. Adî’nin (ö. 364/975) tashih edilmiş çevirisi de bulunmaktadır. İbn Sînâ, filozof yetkinliğiyle Mettâ’nın çevirisinin sorunlarını aşmış ve farklı tercümeler noktasında tercihlerini belirtmiştir. Dolayısıyla İbn Sînâ’nın Fennü’ş-şi‘r’i, Aristoteles Poetika’sının İslâm dünyasına tam olarak yorumlanıp aktarıldığı ve sonrasına da kaynaklık eden ilk şerhi olma özelliğini taşımaktadır. Bir filozof ve mantıkçı olarak İbn Sînâ için şiirde önemli olan, tahyîl, yani hayal ettirme/oluşturma, hayalde canlandırma özelliğidir. Hayal oluşturucu söz, nefsin bazı düşüncelere, anlamlara, tasdiklere-hükümlere yönelik olumlu ya da olumsuz yönde motive olmasını, duygulanmasını ve etkilenmesini sağlar. Zihin, muhayyile ve duygulara hitap eden poetik söze daha çok meyleder ve boyun eğer. Tasdikte doğrulama söz konusu iken tahyîlde doğrulamanın bulunması zorunlu değildir. Tasdikte sözün lafzi içeriği önemlidir ancak poetikada içerikten ziyade sözün tahyîlî olması gerekir. Dolayısıyla İbn Sînâ’ya göre bir sözde sadece veznin bulunması o sözü şiirsel kılmaz. Mesela Kelîle ve Dimne vezinli olmasına rağmen poetik-şiirsel bir metin kabul edilemez. Hayal oluşturucu-muhayyil söz bağlamında, Grekçe mimesis sözcüğünün karşılığı olarak kullanılan taklit-muhâkât kavramı karşımıza çıkar. İbn Sînâ, buna teşbih ve istiare kavramlarını da ekler. İbn Sînâ’ya göre taklit, insan için tabiidir; küçüklükten itibaren eğitim-öğretim için vazgeçilmezdir. Grek şiirinde genellikle eylemler, hâller, davranışlar, karakterler taklit edilir ve böylece belli bir eyleme teşvik ve belli bir eylemden sakındırma amaçlanırken Arap şiirinde daha ziyade şahıslar taklit konusu olmuştur. İbn Sînâ’ya göre şiiri ortaya çıkaran temel unsurlar, insandaki doğal taklit yeteneği ve bundan aldığı haz ile melodi ve ritimdir. İbn Sînâ eserinde Grek şiirinin sınıfları hakkında bilgiler vererek bunlar içinde en öne çıkan tragedyanın ayrıntılı incelemesine geçer. Ona göre tragedya, tikel bir erdeme hasredilmeksizin ancak tikel erdemlerde tesirli olan, mertebesi yüksek, fazileti tam/yetkin bir eylemin, tam uygun bir dil kullanılarak, anlatı yoluyla değil de eylem (fiil) yoluyla, acıma ve korku duyguları ile insanların kendisinden etkileneceği bir şekilde taklit edilmesidir. Makalede İbn Sînâ’nın bu tanımı, günümüz Poetika’sı ve Mettâ’nın Poetika çevirisiyle karşılaştırmalı olarak incelenmektedir. Mettâ çevirisindeki soruna rağmen İbn Sînâ, tragedyadaki tümel gayeyi ortaya çıkarmak istemiş ve vurguyu eylemin kendisine yapmıştır. Yine Mettâ tragedyayı sınâ‘atü’l-medih olarak çevirmiş, İbn Rüşd (ö. 595/1198) de bunu takip etmiş olsa da İbn Sînâ’nın, bilinçli bir şekilde sözcüğün olduğu gibi Arapça telaffuzunu tercih ettiği ve terminolojik anlamını işlediği görülmektedir.Keywords : İslam Felsefesi, Mantık, İbn Sînâ, Şiir, Poetika, Tragedya