- Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
- Vol: 8 Issue: 1
- İSLÂM HUKUKUNDA MİRAS HİSSELERİN ŞER’İ DAYANAKLARI
İSLÂM HUKUKUNDA MİRAS HİSSELERİN ŞER’İ DAYANAKLARI
Authors : Alpaslan Alkiş
Pages : 341-375
Doi:10.46353/k7auifd.899317
View : 12 | Download : 10
Publication Date : 2021-06-30
Article Type : Research
Abstract :Tarih içerisinde miras paylaşımın dayandığı ilkeler toplumlara göre farklılık göstermiştir. Miras dağıtımında aile, fert, zümre, toplum gibi farklı gerekçelerin etkili olduğu bilinmektedir. Hammurabi kanunları ile Cermen, Türk ve Yahudi miras hukukunun bazı hükümlerinde aileyi koruma anlayışının öne çıktığı söylenebilmektedir. İslam miras hukukunda mirasın öncelikle ashab-ı ferâiz adı verilen akrabaya dağıtılmasında da aileyi koruyan bir yaklaşımın olduğu değerlendirilmektedir. Roma hukukunda da ferdiyetçi görüş hâkim olduğundan miras bırakanın, malları üzerinde serbest tasarruf yetkisi bulunabilmekte ve kimin mirasçı olabileceğini tayin edebilmekteydi. Sosyalist sisteme tabi hukuklar ise ferdi mülkiyeti kabul etmediklerinden miras hakkına sınırlama getirerek mirasın devlete geçmesini savunmuştur. İslâm'dan önce câhiliye Araplarında da nesep yoluyla kendisine mirasçı olacak kimsenin eli silah tutan erkek olması gerekmekteydi. Onlar kız olsun erkek olsun küçük çocuklara ve kadınlara miras vermezlerdi. İslam geldikten sonra birçok alanda yaptığı gibi miras hukukunda da temelini Kur’ân ve Sünnetin oluşturduğu yeni bir miras sistemini uygulamaya koymuştur. İslam hukuku çoğu meseleyi genel prensipler şeklinde açıklarken miras hukukunu teferruatlı bir şekilde açıklamıştır. Vârislerin paylarının Kur’ân’da detaylıca açıklanması, Hz. Peygamber’in miras ilminin öğrenilmesi ve öğretilmesini tavsiye etmesi ve uygulama örnekleri, İslam miras hukukunun gelişmesini sağlamıştır. Özellikle Nisâ suresinin 11. 12. ve 176. ayetlerinde vârislerin hisseleri ayrıntılı olarak belirlenmiş Nisâ suresinin 13. ve 14. ayetlerinde de bu hisselerin Allah’ın sınırları olduğu ve sınırların aşılmaması gerektiği uyarısı yapılmıştır. Ayetlerde belirlenmeyen vâris hisseleri de Sünnet, icma, kıyas ve sahabe içtihadı ile netleştirilmiştir. İslam hukuku miras hükümlerinde bazen aileyi koruyan, bazen ferdiyetçi bazen de toplumu esas alan yaklaşımlar bulunabilmektedir. Bu açıdan diğer hukuk sistemlerinden tamamen farklı kendine özgü bir miras dağıtım usulü geliştirmiştir. Vârislerin ashab-ı ferâiz, asabe ve zevi’l-erhâm şeklinde sınıflandırılması ve vârislerin hisselerinin standart olmayıp diğer mirasçıların bulunup bulunmamasına göre şekillenmesi İslam miras hukukunun diğer hukuklardan ayrılan önemli özelliklerindendir. Miras hukukunu düzenleyen ayet ve hadisler incelendiğinde miras hisselerinin şekillenmesinde ve uygulanmasında adâlet, zorunluluk, akrabalık gibi bir takım hususların öne çıktığı görülmektedir. Miras cereyan eden şahıslar arasında da temsil ve dayanışma gibi hususiyetler bulunmaktadır. Bu nedenle mûrisi öldürmek ve başka dinden olmak vâris olmaya engel teşkil etmekte ancak aralarında akrabalık bulunmadığı halde nesebi bilinmeyen bir kimse ile dayanışma anlatlaşması yapan kişi arasında miras ilişkisi doğabilmektedir. İslam hukukunda mirasçı olmanın en önde gelen sebebi vârisle ölen arasında bulunan kan hısımlığıdır. Bu hususta herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Öncelikle insanın füruu olan oğlu, kızı, torunları ile kişinin usûlü olan anne, baba, dede ve ninesi mirasçı olmaktadır. Daha sonra ise anne ve babanın füruu olan kardeşler ve bunların çocukları yani yeğenler ile dedenin füruu olan amca gelmektedir. İslâm hukuku bunları derecelerine göre vâris kabul etmiştir. Vâris olmada yakın olanlar uzak olanlardan önce gelir. İslam hukukunda mirasçılık irâdî bir konu değildir. Yani mûris istediği gibi vâris atayamamaktadır. Mûris, vârislerini mirasçılıktan çıkartamadığı gibi mirastan da mahrum bırakamaz. Bu sebeple mûris malının ancak üçte birine kadar olan kısmını vâris olmayanlara vasiyet edebilir. İslâm miras hukukunda vâris olma bakımından kendine özgü bir sistematiği bulunmaktadır. Öncelikle ashab-ı ferâiz denilen mirasçılara belirlenen hisseleri kadar pay verilmekte sonra kalan miras asabe denilen mirasçılara dağıtılmaktadır. Ancak oğul torunları, baba dedeyi, anne nineyi, çocuklar kardeşleri mirastan mahrum bırakabilmektedir. Yalnız karı, koca, çocuk, baba ve anne hiçbir şekilde mirastan mahrum olmamaktadır. Böylece daha çok akrabanın mirastan yararlanmasına imkân tanınmış olmaktadır. İslam miras hukukunda hisselerin belirlenmesinde vârislerin ihtiyaç durumları da etkili olmaktadır. İslam hukuku ihtiyaç prensibiyle mutlak eşitlik yerine adalet prensibini öne çıkartmaktadır.Keywords : İslam Hukuku, Miras, Miras Hukuku, Vâris, Hisse, Asabe