Quae visa vera, quae non veriora: An Essay on the Poetics of Monumentality
Authors : Fikret Yegül
Pages : 9-25
View : 15 | Download : 14
Publication Date : 2022-05-25
Article Type : Research
Abstract :Anıtsallığın maddenin büyüklüğü veya küçüklüğü gibi popüler tarifi , nesnesel dünyamıza yerleşmiş bir kavramdır. Genelde büyüklük, gösterişlilik ve dayanıklılık düşüncelerini çağrıştıran "anıtsallık”, sözlük anlamıyla "anıt” veya Latince monumenta terimlerinden gelmedir. Maddelerin fi ziki değerlerinin inandırıcılığı kuşkusuzdur fakat mimaride anıtsallık kavramına yakın zamanda gösterilen ilgi, kavramın anlamının daha geniş sınırlar içinde ele alınmasını sağlayabilir. Klasik mimaride anıtsallık çoğunlukla Dor, Ion veya Korinth düzenlerinin çağrıştırdığı ciddiyet, bilgelik ve asalet gibi değerlerle özdeşleştirilir. Bu düzenler tapınaklarda kullanıldıkları için asildirler; asil oldukları için de tapınaklarda kullanılırlar. Tasarım ve yerleşim boyutları mimariye daha geniş ve daha evrensel bir görünüm getirir. Binaların ve mekanların çevre içinde yerleşimi, doğanın ve çevrenin kendi değer ve niteliklerinin mimariye yansımasına yardımcı olur. Yapı malzemeleri, özellikle taş gibi ağır ve sert maddeler anıtsallığın en kalıcı ve en etkili olarak algılanan niteliklerindendir. Bir anıt aynı zamanda görünürlüğü yansıtır; fi ziki, sosyal ve politik değerleri ifade eder. Edwin Lutyen’in Fransa’da Somme’de Tiepyer Savaş Anıtı gibi bir binayı geçmişten türetilen tarihi anlatımlarla kuşatmak, geçmişin anılarının gücüne yapılan bir yatırımdır. Anılar, anıtsallık duygusunu geliştirirler ve derinleştirirler. Amerikalı mimar Louis Kahn, eserlerinde esas olarak "arkaik” sadeliği ve temele inen ölümsüz ve ölçüsüz değerleriyle anıtsallığı yakalamıştır. Anıtsallığın gelişen ufuklarına, tasarım ve yapı sanatlarına dayanarak ve özellikle binanın kendi öz değerlerine ve binayı algılayanın bu değer ve esaslara olan bilgisini de ön plana alarak, bazı yeni düşüncelerle konuya katkıda bulunmak isterim. Anıtsallığı veya anıt olma niteliğini İstanbul’da Ayasofya’nın büyük kubbesinde veya Doğu Anadolu’da Kahta’daki Severanlar Dönemi’nden kalma Roma köprüsünde gördüğümüz mimari cüret, beceri ve saf çabada görüyorum. Procopius, Ayasofya’nın kubbesinin sanki bir altın zincirin ucunda sallandırıulmış kadar hafi f olduğu için övüyor. Bence bu yanlış. Ayasofya’nın kubbesi hiçbir yerden sallandırılmamıştır: Kubbe kalın duvarları, muazzam payeleri, tonozları ve sütunları üzerinde mimarlık sanatının büyük becerisinin ve cüretinin göstergesi olarak, topraktan elli beş metre yukarı zorlukla fakat başarıyla taşınır. Başka bir deyişle, sessizlik içinde şekillenmiş bir tür anıtsallığı keşfetmek istiyorum; görebildiklerimizden çok, gerçeğini göremediklerimize bağlı olan ama tam olarak anlayamadığımız, belki de şiirsel diyebileceğimiz bir anıtsallık arıyorum: Quae visa vera, quae non verioraKeywords : monumentality, monumenta, column monument, settings in architecture, Louis Kahn