İslam Aile Hukukunda Evlilik Nafakası Olarak Mesken (Osmanlı Uygulaması)
Authors : Mehmet Koç
Pages : 57-83
Doi:10.52886/ilak.1110540
View : 10 | Download : 7
Publication Date : 2022-06-30
Article Type : Research
Abstract :İslam hukukunda evlilik, akrabalık ve mülkiyet nafakası şeklinde üç çeşit nafaka vardır. Bu çalışmada evlilik nafakası kapsamında yer alan mesken nafakası öncelikle dört mezhebin görüşleri çerçevesinde ele alınacaktır. Daha sonra Osmanlı Dönemi fetvaları ve mahkeme kararlarından hareketle kadının hakkı olan mesken nafakası, İslam aile hukukunun Osmanlı tatbikatı özelinde işlenecektir. Osmanlı Dönemi’nde İslam hukukunun tatbik edildiği ve bu bağlamda Hanefî mezhebinin resmi mezhep olarak benimsendiği kabul edilmektedir. Çalışmanın sonucunda mesken nafakası özelinde Osmanlı Dönemi’nde Hanefî görüşlerinin tatbik edilip edilmediğini tespit etmek mümkün olabilecektir. İslam aile hukukunda kadının hakkı olan evlilik nafakasının kapsamına yeme, giyinme, mesken, tedavi ve hizmetçi masrafları girmektedir. Mesken, bir evde veya onun bir bölümünde bir şahsın veya ailenin devamlı surette oturduğu yer anlamındadır. Bunun şer‘î mesken olabilmesi için en azından tuvalet ve mutfak gibi müştemilâtı bulunmalıdır. Mesken, kocanın nikâhlı eşiyle aile hayatı yaşayabilmesi için hukuken bulunması gereken şartlardandır. Kadın meskene taşınıp kocasıyla zifafa girdikten sonra nafaka haklarına sahip olmaktadır. Ancak mesken hazır olduğu halde kadının oraya taşınmaması veya taşındıktan sonra kocasından izin almaksızın evi terk etmesi nüşûz sayılmakta ve bundan ötürü kadın nafaka haklarını yitirmektedir. Bununla beraber kadına mehir verilmemesi, zifaf gerçekleşmediği halde kadının kocasının rızasıyla anne babasının evinde kalması, meskenin şer‘î vasıfları taşımaması, kadının ikinci eş veya kaynana kayınbabası ile aynı meskende ikamet etmek istememesi, kocanın eşini boşamaksızın meskeninden kovması, kocanın rızasıyla kadının başka bir evde ikamet etmesi gibi gerekçelerle kadın nüşûz yapmış sayılmaz ve kadının nafaka hakları devam eder. Osmanlı mahkeme kayıtlarına bolca yansıyan "mesken-i şer’i” tabiri ile ifade edilmek istenen şey Hanefî kaynaklarında tanımlanan meskenle aynıdır. Hanefîlerin bir meskenin hukuken mesken sayılabilmesi için aradıkları asgari ölçü, onun mutfak, tuvalet gibi müştemilâta sahip, kilitlenebilen bir oda/mekân olmasıdır. İlgili mahkeme kayıtlarında da "mesken-i şer‘i” ile kastedilen ve mahkemece görevlendirilen bilirkişilerin dava konusu meskenin "mesken-i şer‘i” olup olmadığını incelerken zikredilen asgari kıstasları dikkate aldıkları görülmektedir. Mahkemeler, kadının nâmahremle aynı ikamet etmesini ve evin güvensiz bir mahallede olmasını meskenin, şer‘îliğinin bozulmasına sebep saymakta ve böyle bir durumdaki kadına yeni bir meskenin hazırlanmasına karar vermektedir. Mahkeme kayıtlarında kadının mehr-i muaccelini almadığı için kocasına itaat etmemesine hakkının olduğuna dair kararlar bulunmaktadır. Dolayısıyla bu durumlarda kadınların nafaka hakları devam etmektedir. Aynı şekilde mehr-i muaccelini aldığı halde kocasına itaat etmeyen ve onun meskenine taşınmayan kadınlara da böyle bir haklarının olmadığı yönünde kararlar verilmektedir. Dolayısıyla bu durumdaki kadınlara nafaka ödenmemektedir. Ayrıca kadının oturduğu meskenin, şer‘î mesken vasfını yitirmesi-taşımamasından dolayı onun evi terk etmesi, evin şer‘î mesken olmasına rağmen kadının ikinci eşle veya kaynana ile aynı evde oturmaması, nüşûz sayılmayacak gerekçelerle kocasının evine taşınmaması ve evden kovulması gibi durumlarda onların nafaka taleplerine mahkemeler müspet yönde kararlar vermektedir. Bunların yanı sıra mahkemeler, nüşûz yapan kadınların nafaka haklarının olmadığına hükmetmektedir.Kadının mesken hakkı özelinde ele alınan bu çalışma ile İslam hukukunun Osmanlı Dönemi tatbikatında Hanefî mezhebi görüşlerinin yürürlükte olduğu tespitini yapmak mümkündür.Keywords : İslam Hukuku, Osmanlı Hukuku, Aile Hukuku, Nafaka, Mesken