- Tokat İlmiyat Dergisi
- Vol: 9 Issue: 2
- Hindistan Sûfîlerinden Muhammed Gîsûdırâz’ın Bazı Tasavvufî Görüşleri
Hindistan Sûfîlerinden Muhammed Gîsûdırâz’ın Bazı Tasavvufî Görüşleri
Authors : Ömer Tay
Pages : 631-653
Doi:10.51450/ilmiyat.999145
View : 16 | Download : 12
Publication Date : 2021-12-30
Article Type : Research
Abstract :Hindistan’ın önemli kısmı Gazneliler döneminde Müslümanların eline geçmiştir. Fakat orada İslâm’ın tutunması ve daha geniş kitlelere ulaştırılmasında sûfîlerin önemli derecede katkıları olmuştur. Öyle ki yirminci yüzyılın başına kadar Hindistan coğrafyasında İslâm’ın feyz ve bereketinden istifade edebilmenin yolunun tarîkat terbiyesinden geçmek olduğu genel kabul gören bir husus olmuştur. Hindistan’da farklı tarîkatlar bulunmakla birlikte o bölgeye hâs mizacıyla Çiştiyye tarîkatı diğer tarîkatlardan daha fazla yayılma şansı bulmuştur. Nitekim bu zatların Hindistan’daki kast sistemine karşı İslâm’ın müsamaha ve kardeşlik değerlerini, çok dinli sisteme karşı da tevhîd inancını ön plana çıkarmaları yerli halkın Müslüman olmalarında etkili olmuştur. Çalışmada, Hindistan sûfîlerinden ve Çiştiyye tarîkatı içerisinde kendine hâs bir metodu olan Gîsûdırâz’ın (öl. 825/1422) tasavvufun nazarî esasları arasında sayılan şerîat-tarîkat bağlantısı, nübüvvet-velâyet ile tasavvufun âdâb ve erkânı kabul edilen bîat, mürîd, hilâfet gibi bazı tasavvufî görüşleri konu edinilmiştir. Hindistan sûfîlerinden olan Gîsûdırâz, on beş on altı yaşlarında dönemin önde gelen Çiştiyye meşâyihinden Çırâğ-ı Dehlî’ye (öl. 757/1356) intisab etmiş, otuz yaşında ondan hilâfet icazetini almıştır. Yirmi bir yıl onun hizmetinde bulunan Gîsûdırâz, Çırâğ-ı Dehlî’nin önde gelen halifeleri arasında kabul edilmiştir. Çok yönlü bir âlim olan Gîsûdırâz, özellikle Kur’ân, hadis, fıkıh ve tasavvuf alanlarında birçok eser kaleme almıştır. Ayrıca başta Arapça, Farsça, Sanskritçe ve Hintçe olmak üzere çeşitli dilleri öğrenmiştir. Bu makale, Ehl-i sünnet çizgisinde olan Gîsûdırâz’ın bazı tasavvufî görüşlerini gün yüzüne çıkarmayı amaçlamıştır. Yöntem olarak Gîsûdırâz’ın tasavvufî görüşleri ortaya konulurken literatür açısından Gîsûdırâz’ın kaleme aldığı kitaplar ve onu takip eden asırlarda onunla ilgili kaleme alınan muahhar eserler esas kabul edilmiştir. Sâlik için zâhirî ilimlerin tahsilini zorunlu gören Gîsûdırâz, tasavvufun ciddi bir alan olduğunu bu yüzden bu yola girmek isteyenlerin deli veya kafir olma tehlikesine düşmemek için ilim tahsil etmelerini zorunlu görmüştür. Tasavvufun İslâmî ilimler içerisindeki konumu, şeriat ile olan münasebeti ve İslâm dairesi içerisinde nereye yerleştirileceği hususu tasavvufun İslâmî ilimler arasında tebarüz etmeye başladığı ilk zamanlardan günümüze kadar tartışılmıştır. Zaman zaman şeriat ve tarîkat karşılaştırılması yapılıp bunların aynı mı yoksa farklı şeyler mi diye tartışıldığı görülür. Şerîat ve tarîkatı ayrı şeyler değil de birer tasavvufî kavram olarak ele alan Gîsûdırâz, şerîatın, kâmil insanın sözlerine, tarîkatın ise kâmil insanın fiillerine denildiğini yani şerîat ile tarîkatın aynı şey olduğunu, birisinin İslâm’ın nazarî yönünü diğerinin ise amelî yönünü temsil ettiğini ve bunları birbirinden farklıymış gibi göstermenin gereksiz olduğunu ifade etmeye çalışmıştır. Erken dönemden itibaren tasavvuf literatürüne giren nübüvvet-velâyet konusu Gîsûdırâz’ı da ilgilendirmiştir. Ona göre her ne kadar bazı sekr ehli sûfîler velâyetin nübüvvetten üstün olduğunu iddia etmiş olsalar da ayetlerle nübüvvetin velâyetten üstün olduğunu belirtmiş ve velâyetin son derecesinin nübüvvet basamağının ilk derecesi olduğunu ifade etmiştir. İnsanoğlunun nefsine hiçbir şey, hayır olsun şer olsun sohbet kadar müessir değildir. Bu bağlamda Gîsûdırâz, kulda ilâhî aşkın meydana gelebilmesi için kişinin âşıkların sohbetinde bulunması gerektiğini zira âşıkların sürekli aşk ile ilgili sözleri sarf etmelerinden sâlikin üzerinde hızlı bir değişim meydana geleceğini belirtmiştir. Mutezile’ye reddiye mahiyetinde Gîsûdırâz, kerâmetin hak olduğunu, kerâmeti yok saymanın Allah’ın kudret sıfatını inkâr etmeyi içerdiğini belirtmiştir. Gîsûdırâz, nefsin birkaç tane değil de bir tane olduğunu fakat farklı hal ve mertebelere sahip olmasından emmâre, levvâme ve mutmainne şeklinde üç mertebesi bulunduğunu belirtmiştir. Peygamberlerin nefsleri hariç nefsin temelinde kötü olduğu fikrini savunan Gîsûdırâz, mücâhede, riyâzat ve nefis tezkiyesi ile levvâme mertebesine dönüştüğünü ardından da mutmainne mertebesine yükseldiğini belirtmiştir.Keywords : Tasavvuf, Hindistan, Çiştiyye, Gîsûdırâz, Velâyet