- Muhafazakar Düşünce Dergisi
- Vol: 15 Issue: 54
- FIKIH OLARAK TÜRK DÜŞÜNCESİ -İslâm-Türk Düşüncesinin Doğası Üzerine-
FIKIH OLARAK TÜRK DÜŞÜNCESİ -İslâm-Türk Düşüncesinin Doğası Üzerine-
Authors : Bedri Gencer
Pages : 13-71
View : 8 | Download : 2
Publication Date : 2018-09-01
Article Type : Review
Abstract :Modern çağda İslâm düşüncesi ile birtakım ontolojik küllî kaziyelere ulaşmayı gaye edinen hikmet-i nazariye kasd edilir. Hâlbuki ilim/ zan (episteme/doxa) ayırımına göre lafzen düşünce, hikmet-i nazariye (ilim) değil, özelde fıkıh=phronesis denen hikmet-i ameliye (zan) alanına girer. Fıkıh, beşerî dünyayı düzenleyecek hükümler koymak üzere küllîden hareketle cüz’î problemlere çözümler üretmek, böylece ilâhî/tabiî hukuk olarak hikmet-i nazariyeyi beşerî dünyaya tercüme etmektir. "İlk fıkıh” olarak usûl-i fıkıh, düşüncenin dayanacağı aslı, hareket edeceği merkezi, "son fıkıh” olarak fürû-‘ı fıkıh, açılacağı daireyi gösterir. Dolayısıyla fıkıhta düşünce/sosyoloji, teoloji/ sosyoloji ayırımları ortadan kalkar, son Osmanlı devrinde Hamdi Yazır, Abdülhakim Arvasî, Ziya Gökalp misallerinde görüldüğü gibi, fıkhın üç boyutunu (zâhir-bâtın-içtimaî) konu alan üç kültür (medrese-tekke-mektep), ortak bir fıkıh dilinde buluşur. Türk sosyolojisinin öncüsü Ziya Gökalp, usûl-i fıkha içtimaî-tarihî boyut katarak ulusu kuracak filoloji ile devleti kuracak sosyolojiyi fıkıh geleneğinde temellendirmeye yöneldi. Ancak Cumhuriyet devri Türk düşüncesi, fıkıh geleneğinden kopmakla düşüncenin hareket edeceği merkezi ve açılacağı daireyi, dolayısıyla yerelden evrensele uzanan köklü ve küllî düşünce üretme imkânını kayb etmiş, Nurettin Topçu misalinde görüldüğü gibi, entelektüel teşevvüş kaderi olmuştur. Batı’nın son büyük filozofu sayılan Martin Heidegger, Batı düşüncesinin yaşadığı krizin çözümünü fıkıh=phronesis’e dönmekte bulduğu gibi, Türk düşüncesi de ancak fıkıh paradigmasına dönmekle yaşadığı çıkmazdan kurtulabilirKeywords : Türkiye, Düşünce, Fıkıh, Epistemoloji, Sosyoloji