- Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
- Vol: 61 Issue: 61
- Osmanlı Zirve Döneminin İhtilaflı Medresesi: Süleymaniye Dârülkurrâsı
Osmanlı Zirve Döneminin İhtilaflı Medresesi: Süleymaniye Dârülkurrâsı
Authors : Mehdin Çiftçi
Pages : 139-165
Doi:10.15370/maruifd.1035977
View : 7 | Download : 3
Publication Date : 2021-12-16
Article Type : Research
Abstract :Süleymaniye Külliyesi birimlerinin neredeyse tamamı günümüze ulaşmışsa da bazı birimlerin yerleri veya varlıklarıyla ilgili ihtilaflar bulunmaktadır. Süleymaniye Dârülkurrâsı da bu açıdan tartışmalara konu olan bir birimdir. Arşiv belgeleri ve temel kaynaklardaki bazı bilgilere rağmen araştırmaların genelinde Süleymaniye Dârülhadis dershanesinin Dârülkurrâ olduğu kabul edilmektedir. Bazı araştırmalarda ise ilgili binanın Dârülkurrâ olamayacağı ya da Dârülkurrâ’nın yerinin kesin olarak bilinemediği kaydedilmiştir. Süleymaniye Dârülkurrâsı’nın Süleymaniye vakfiyesi ve vakfın ilk muhasebe defterlerinde geçmemesi, arşiv belgeleri de dâhil olmak üzere temel kaynakların hiçbirinde Dârülkurrâ’nın yeri hakkında net bir bilginin bulunmaması ve buranın Süleymaniye Dârülhadis dershanesiyle karıştırılması mevcut ihtilafın önemli sebeplerindendir. Arşiv belgeleri ve dönemin tarih kaynaklarından hareketle meseleyi yeniden incelemeyi hedefleyen bu çalışmada Dârülkurrâ’nın varlığı ve yeri başta olmak üzere konuyla ilgili önemli bulgulara ulaşılmıştır. Tespit edilen veriler ışığında mevcut bilgiler gözden geçirilmiş ve tüm bilgiler analiz edilerek kurumun medreseler arasındaki yeri, personel ve eğitim-öğretim yönü ortaya konmaya çalışılmıştır. Külliyenin kuruluş senedi olan vakfiyede anılmayan Süleymaniye Dârülkurrâsı Süleymaniye Vakfı’yla ilgili bazı arşivlerdeki muhasebe defterleri ile dönemin önemli tarihi kaynaklarında geçmektedir. Dolayısıyla Dârülkurrâ’nın varlığıyla ilgili herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Ancak mezkûr arşiv belgeleri ve temel kaynaklarda Dârülkurrâ’nın yerine dair herhangi bir bilginin yer almaması da dikkat çekicidir. Mevcut Dârülhadis dershanesi/Dârülkurrâ etrafındaki tartışmaların da sonraki dönem araştırmaları üzerinden günümüze geldiği anlaşılmaktadır. Süleymaniye Dârülkurrâsı’yla ilgili bilgiler buranın Süleymaniye Camii bünyesinde Kur’an ve kıraat ilminin öğretildiği ayrı bir bölüm olduğunu göstermektedir. Nitekim Dârülkurrâ’nın bu yönüne işaret eden çok sayıda delil vardır. Osmanlılarda mescit veya camilerde kıraat ilminin okutulduğu özel bölümlere "dârülkurrâ” adının verilmesi, Evliya Çelebi’nin selâtin, vüzerâ ve diğer ileri gelenlerin camilerinin her birinde bir dârülkurrâ olduğunu söylemesi, muhasebe defterlerinde Süleymaniye Dârülkurrâsı’nın medreseler arasında gösterilmeyip cami kısmında (cami bölümü gibi) gösterilmesi, bu defterlerde Süleymaniye Külliyesi birimlerinden neredeyse hepsinin inşaat veya tamiriyle ilgili bilgiler bulunurken Dârülkurrâ’nın bu yönüyle ilgili bir belgeye rastlanmaması, muhasebe defterlerindeki "Cemâat-i Müteferrika-i Câmi-i Şerîf”, "Cemâat-i Hademe-i/Hüddâm-ı Câmi-i Şerîf” ve Celalzâde’nin Tabakât’ındaki "mülhakât-ı câmi‘-i ekber” ifadeleri, şeyhülkurrâ ve talebe yevmiyelerinin Süleymaniye Külliyesi bünyesindeki tüm medreselerden düşük olması, bazı defterlerde öğrenciler için "talebe-i şeyhülkurrâ/şeyh-i dârülkurrâ” ifadelerinin kullanılması ve Osmanlı’da müstakil binası olan dârülkurrâlardaki hizmetli kadrosunun Süleymaniye Dârülkurrâsı’nda bulunmaması buranın diğer medreseler statüsünde olmayıp bünyesindeki eğitim-öğretim faaliyetlerinin şahıs (şeyhülkurrâ) nezaretinde cami içerisinde yürütüldüğüne ve ayrı bir binasının olmadığına işaret olmalıdır. Dârülkurrâ personeline ait en erken tarihli/önemli belgelerin başında farklı arşivlerde bulunan vakfa ait muhasebe defterleri gelmektedir. Arşivlerdeki bu muhasebe defterlerinde mezkûr Dârülkurrâ diğer medreseler gibi müstakil olarak geçmemiş ve Celalzâde’nin Tabakât’ındaki ifadelere benzer şekilde, caminin bir bölümü gibi ele alınmıştır. Yine bu defterlerde Dârülkurrâ personeli genellikle "Cemâat-i Müteferrika-i Câmi-i Şerîf” veya "Cemâat-i Hademe-i/Hüddâm-ı Câmi-i Şerîf” gibi başlıklar altında zikredilmiş, şeyhülkurrâ ve talebe ücretleri ise caminin diğer personeliyle birlikte verilmiştir. Süleymaniye Dârülkurrâsı hakkındaki en eski kaynak sayılan Celalzâde’nin Tabakât’ında şeyhülkurrânın taşıması gereken şartlar ana hatlarıyla belirtilmiştir. Buna göre hâfız, tecvid ilmi ve kıraat vecihlerini bilen ve dolaylı olarak da Kur’an tefsirine vâkıf biri şeyhülkurrâ olabilecektir. Aslında bu şartlar, İslâm dünyasında, dolayısıyla da Osmanlı’da şeyhülkurrâlar için aranan genel şartlardır. Yine şeyhülkurrâlardan biriyle ilgili bazı muhasebe defterlerindeki bilgiler, şeyhülkurrâların uzun süre (belki de ömür boyu) bu vazifede kalabildiklerini göstermektedir. Osmanlı ilmiye mensuplarının biyografilerini içeren eserlerde genel medreseler ve dârülhadis müderrisleriyle ilgili kronolojik bilgiler bulunmasına karşılık şeyhülkurrâlarla ilgili yeterli bilgi yer almaması, Osmanlı dârülkurrâlarının dârülhadisler gibi medrese dereceleri sisteminde yer almadığını göstermektedir. Yine bu eserlerde, şeyhülkurrâların büyük çoğunluğunun medrese basamaklarını kullanmadıkları ve genellikle hatiplik gibi mesleklerden geldikleri görülmektedir.Keywords : Osmanlı Medreseleri, Süleymaniye Külliyesi, Süleymaniye Medreseleri, Süleymaniye Dârülkurrâsı, Kanûnî Sultan Süleyman, İstanbul