- Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
- Vol: 60 Issue: 60
- Abdülahad Nûrî Sivâsî ve Huccetü’l-Vidâd ve Hiccetü’l-Fu’âd Adlı Risalesinin Tahkik ve Tahlili...
Abdülahad Nûrî Sivâsî ve Huccetü’l-Vidâd ve Hiccetü’l-Fu’âd Adlı Risalesinin Tahkik ve Tahlili
Authors : Ali Benli
Pages : 129-166
Doi:10.15370/maruifd.953720
View : 7 | Download : 2
Publication Date : 2021-06-21
Article Type : Research
Abstract :Bu çalışmada XVII. yüzyıl Osmanlı mutasavvıflarından Abdülahad Nûrî (ö. 1061/1651) tarafından telif edilen Huccetu’l-vidâd ve hiccetu’l-fu’âd adlı risale tahkik edilmekte ve inceleme konusu edilmektedir. Meşhur mutasavvıflar yetiştiren Sivâsîler ailesinden olan Abdülahad Nûrî eserlerinin çoğunu döneminde Kadızâdelilerin tasavvuf ehline yönelik eleştirilerine cevap olarak kaleme almıştır. Bunlar arasında Hz. Peygamber’in anne-babasının imanı, devranın caiz olması, zikrin fazileti ve faydaları, tayy-i mekân meselesi, vefat etmiş müminlere amellerin sevabını bağışlama meselesi, velilerin tasarrufu gibi konular zikredilebilir. İlahi sevgiyi konu edinen Huccetu’l-vidâd risalesi de döneminde tartışılan bir meseleye tasavvuf ehlinin cevabı niteliğinde bir eserdir. Makalenin inceleme ve tahkik kısmı olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. İnceleme bölümünde Arap edebiyatında muhabbet konusunu bağımsız olarak veya bölümler içerisinde ele alan literatüre kısaca temas edilmiş, farklı düşünce ekollerinin Allah ile kul arasındaki muhabbetin mahiyeti ile yaklaşımları genel olarak tanıtılmıştır. Ardından eserin yazarı Abdülehad Nûrî’nin biyografisi verilerek ve eserleri kısaca tanıtılmış ve elyazması olanların bazı nüshalarının künyeleri verilmiştir. Tahkik edilen risâlenin içeriği özetlenmiş, metnin kaynakları belirlenmiş, içerdiği tartışmalar temas edilmiş ve yazarın görüşleri ortaya konulmuştur. Son olarak eserin tahkikinde kullanılan yazma nüshalar tanıtılmıştır. 1033/1624 yılında telif edilen eser, iâhî sevgi ve sevginin Allah ile kul arasındaki farklı boyutlarını konu almakta ve kısa bir mukaddime ile üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kulun Allah’a karşı sevgisi, ikinci bölümde Allah’ın kullarına karşı sevgisi ile ilgili görüşlere yer verilmekte, üçüncü bölümde tasavvuf ehline göre muhabbetin türleri tanıtılmaktadır. Eserde edebiyat ve tasavvuf literatüründe muhabbet ile ilgili temel tanım, taksim ve nakilleri bir araya getirilmiş; kelamcıların Allah’ın kula karşı sevgisi ve kulun Allah’a duyduğu sevginin mahiyeti ile ilgili görüşlerine cevap vermeyi amaçlamıştır. Müellife göre Allah’a yakınlaştıran yolların aslı Allah ve peygamber sevgisidir. Aşıklar, abidlerin uzun zamanda ulaşamadıkları mertebelere bir anda ulaşabilirler. Kelam alimleri kulun sevgisinin ancak mümkün varlıklarla ilgili olabileceğini çünkü insanların sevgilerin tat almak veya bir zararı ortadan kaldırmak gibi bir amaç beslediklerini söyleyerek kulların Allah’a karşı sevgilerini onun rızasını istemeleri olarak tevil etmektedirler. Müellif ise kulun Allah’ı sevmesi ondan başka bir lezzet beklemesi sebebiyle değil onun kemaline duyulan tabii meyil sebebiyle olduğunu ifade etmektedir. Allah’ın kulları sevmesiyle ilgili olarak da mütekellimler muhabbetin bir meyilden ibaret olduğunu ve bunun cismani tabiata ait bir özellik olup sevginin Cenâb-ı Hak hakkında kullanıldığı âyet ve hadislerde kullarına karşı rızası anlamına geldiğini söylemişlerdir. Buna karşılık müellif ehl-i tasavvufun şu görüşlerini ortaya koyar: Onlara göre muhabbet Allah’ın Vedûd isminin gerektirdiği ezelî bir sırdır. Bu sırrın keyfiyeti tam olarak bilinmesi mümkün değildir. Allah Teâlâ’nın velilerine olan muhabbeti bütün varlığın sebebidir. Bizim ona karşı muhabbetimiz aslında onun bize karşı muhabbetinin bir katresidir. Onun zatını bilmeleri için mahlukat zuhura gelmiş, onun zatının vahdaniyetine dair marifetleri onun zatını sevmelerini gerektirmiştir. Eserde her başlık altında âyet ve hadisler delil olarak kullanılmış, tefsir kaynaklarından faydalanmış özellikle tasavvuf ehlinin görüşlerini verirken Hallâc-ı Mansûr (ö. 309/922) ve İbnü’l-Fârız (ö. 632/1235) gibi şâirlerin beyitlerine geniş ölçüde yer verilmiştir. Bir tanesi yazarın kendisine ait olmak üzere bu kısa risalede altmış üç beyit zikredilmiştir. Müellifin eserinde sade, akıcı ve anlaşılır bir üslup sergilediği görülmektedir. Bütün bu sayılan özellikleriyle eser Allah ile kul arasındaki sevgi konusunda tasavvuf ehlinin görüşlerini bir araya getirerek, bu konudaki itirazlara cevaplar sunan derli toplu bir çalışma niteliğindedir. Eserin tahkikinde üç yazma nüsha kullanılmış, eserde müellif tarafından yapılan alıntıların kaynakları elden geldiğince tespit edilmiş, yazma nüshalardaki kenar notları da yazılarak eserin daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır.Keywords : Abdülahad Nuri, ilahî sevgi, Sivasîler, Kadızaleliler, Osmanlı tasavvuf geleneği