- Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
- Vol: 57 Issue: 57
- XVI. Yüzyıl Osmanlı Hukuk Hayatında Bir Ferman, Bir Fetva ve Bir Adalet Arayışı Hikâyesi
XVI. Yüzyıl Osmanlı Hukuk Hayatında Bir Ferman, Bir Fetva ve Bir Adalet Arayışı Hikâyesi
Authors : Muharrem Midilli
Pages : 47-66
Doi:10.15370/maruifd.679198
View : 10 | Download : 3
Publication Date : 2019-12-31
Article Type : Research
Abstract :İslam hukuk edebiyatı türlerinin, özellikle fetvanın uzun sayılabilecek bir zamandan beridir hukuk tarihi, sosyal tarih, hukuk antropolojisi ve iktisat tarihi araştırmalarında veri kaynağı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bunun başlıca nedeni fetvaların gerçek kişi ve olaylarla ilgili olmasıdır. Literatürde fetvaların genellikle hukuki spekülasyon ürünü olmadığı ve Müslüman toplumların karşılaştıkları gerçek realitelerden kaynaklandıkları ifade edilmektedir. Bu araştırma temsili isimlerle formüle edilmiş olan bir merkezi Osmanlı fetvasının gerçek kişi ve olaylarla ilişkisine odaklanmakta ve bu bağlamda gerçek hukuki hayatla ilişkili olan fetvaların sosyal bilimler alanındaki önemine dikkat çekmektedir. Araştırma bir ferman ve bir fetvadan hareket ederek fetva-olgu münasebeti ana teması içinde XVI. yüzyıl Osmanlı adalet yönetimine dair entelektüel bir hikâye inşa etmeye çalışmaktadır. Ferman, hükümet etme işlevinin yanında bir mahkeme ve temyiz mercii olarak da faaliyet gösteren Dîvân-ı Hümâyun tarafından 1567 tarihinde çıkartılmıştır. Fetva aynı tarihte şeyhülislamlık makamını işgal etmekte olan Ebüssuûd Efendi’ye aittir. Araştırmanın odaklandığı ferman, hikâyenin kahramanı olan Gümüşlü Ahmet tarafından İstanbul’da Dîvân-ı Hümâyun’dan bizzat alınmıştır. Mahallî yetkililerden zulüm görüp yerel mahkemelerde adalet bulamayan ya da bulamayacağını düşünen kişilerin doğrudan İstanbul’a giderek en üst yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktaydı. XVI. yüzyılda bu yaygın bir adalet arama yoluydu. Hikâyenin kahramanı olan Ahmet de adalet için bu yolu kullanmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu talihsiz delikanlı Amasya civarında bir kısım mahalli yetkililer tarafından ağır bir zulme maruz bırakıldığını iddia etmektedir. Onun merkezi yetkililere verdiği ifadeye göre Çorum Alaybeyi adamlarına -fermanda net olarak açıklanmayan bir nedenle- Ahmet’i yakalamalarını ve kendisine getirmelerini emreder. Durumdan haberdar olan Ahmet kaçar ve komşusunun evine gizlenir. Alaybeyinin adamları Ahmet’i bulur ve tutuklayıp amirlerine iletirler. Alaybeyi, tutukluyu dağa götürür, zor kullanarak kendisine fi‘l-i şenî‘ yapar ve bu şekilde dağlarda günlerce dolaştırır. Merkezi otorite ilgili kadılıklara Ahmet’in öne sürdüğü bu iddiaları hakkaniyet esaslarına göre soruşturmalarını ve zanlıları şer‘e uygun bir şekilde yargılamalarını emretmiştir. Emre göre kadıların Ahmet’in elindeki fetvaya da bakmaları gerekmektedir. Ahmet yetkililerin dikkatini çekmek ve şikâyetinin etkisini artırmak için dilekçesine bir fetva iliştirmişti. Davanın şeriata muvafık olarak halledilmesinin talep ediyordu. Onu davanın şeriata uygun olarak ele alındığına ikna edecek tek şey davalıların fetva uyarınca cezalandırılmalarıydı. Osmanlı yargısında fetva yerel mahkemelerden en yüksek mahkeme olan Dîvân’a kadar bütün yargılama mercilerinde davayı destekleyici bir argüman olarak kullanılmaktaydı. Şeyhülislamlardan alınan fetvalar taşra müftülerinden alınanlara nispetle daha etkiliydi. Bunun bilincinde olan Ahmet görünüşe göre fetvayı İstanbul’da bizzat Ebüssuûd Efendi’den almıştır. Zira bu olayın yaşandığı sırada şeyhülislam bulunan Ebüssuûd Efendi’ye ait bir fetvada anlatılan olay örgüsü ile fermanda hikaye edilen vaka birbiriyle örtüşmektedir. Bu fetvada Ahmet’in yaşadığını iddia ettiği zulüm temsili isimler üzerinden anlatılmakta, alaybeyine ölüm cezası, alternatif olarak azil, tazir ve hapis cezaları öngörülmekte, adamları hakkında tazir ve hapis cezalarına hükmedilmekte ve dokunaklı bir dille yöneticilerin adaleti temin etme hususunda gevşeklik göstermemesi istenmektedir. Osmanlı yöneticileri bir tarafın zor kullanarak gerçekleştirdiği gayri meşru cinsel ilişkiyi, başka bir ifadeyle tecavüzü, kamu düzenini doğrudan tehdit eden siyasal bir suç olarak görmüş ve ağır bir şekilde cezalandırmıştır. Birçok tekil hükümde tecavüz suçu işleyen kişilerin ölüm cezasına çarptırıldığı görülmektedir. Mağdur Ahmet şikâyetçi olduğu suçun fiilen uygulanan bu ağır cezasından haberdar olmalıydı. Onun İstanbul yolculuğu elbette böyle bir cezayla sonuçlanacak adil bir yargılama başlatmak içindi. Ümitli olmak için iyi bir nedeni vardı: Elinde imparatorluğun en etkili hukuk adamından alınmış ağır cezalara hükmeden bir fetva bulunuyordu ve bu fetva kadıların vereceği hükümde -bağlayıcı olamasa bile- çok etkiliydi. Fetvada hükmedilen ağır cezalar doğrudan Hanefi ceza siyasetinin bir yansımasıydı. Hanefi hukukunda karşılıklı gönüllülüğe dayanan oğlancılık fiilinin standart cezası tazir ve hapis olmakla birlikte fiilin âdet halinde getirilmesi halinde olağanüstü bir yaptırım olarak kamu otoritesinin siyaseten ölüm cezası uygulamasına cevaz verilmiştir. Hanefi fakihler bu fiili ilk defa işleyenler için de birçok durumda siyaseten ölüm cezasını meşru kabul etmişlerdir. Eğer alaybeyi ve adamlarına isnat edilen suçlar şer‘an sabit olursa ve şeyhülislam fetvası da dikkate alınırsa büyük bir ihtimalle alaybeyi ölüm cezasına, adamları ağır dayak ve uzun süreli hapis cezalarına çarptırılacaktı. Merkezi yetkililerin Ahmet’in elindeki fetvaya bakılmasını istemeleri oradaki cezaları zımnen uygun buldukları ve şer‘an hükmedilmesi halinde her birini onaylayacakları anlamına gelmektedir. Bir ferman ve bir fetva eşliğinde inşa edilmeye çalışılan bu entelektüel hikâye zaman, mekân, kişi vb. bütün reel izlerin bilinçli olarak silinmiş olduğu temsili anlatımlı merkezi Osmanlı fetvalarıyla günlük hayattaki somut olaylar arasında güçlü ilişkilerin bulunduğunu göstermektedir. Fetva reel hukuk yaşamıyla olan güçlü ilişkisi sebebiyle başta hukuk tarihi olmak üzere sosyal bilimler açısından ihmal edilmemesi gereken önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Hayatın muhtelif alanlarına dair toplum bireyleri tarafından sorulmuş sorular ve bu sorulara verilen cevaplar o toplumun din ve hukuk anlayışlarının yanında günlük yaşam, aile ilişkileri, örf ve âdetler, kültürel değerler hakkında da önemli ipuçları içermektedir. Mesela sadece bu çalışmaya konu olan fetvadan XVI. asrın ikinci yarısında Amasya civarında ehl-i örf-reaya ilişkileri, adalet arama yolları, zalim örfi yetkililere karşı komşular arası dayanışma, cinsel suçların işlenme biçimi, muhtelif ceza tipleri, dini otoritelerin halk ve devlet nazarındaki yeri gibi birbirinden farklı birçok konuda izlenimler edinmek mümkündür. Osmanlı dönemine ait fetvaların belli usullerle tetkik edilmesi ve ilgili tarihsel belgeler eşliğinde yorumlanması Osmanlı toplum yaşamının gizli kalmış pek çok yönünün ortaya çıkmasına hizmet edecektir.Keywords : Osmanlı, Hukuk, Ferman, Fetva, Adalet