- Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
- Vol: 56 Issue: 56
- Ali Yakup Cenkçiler, Feyzullah Hacıbayriç ve Medrese Sonrası Geleneği Yeniden Düşünmek
Ali Yakup Cenkçiler, Feyzullah Hacıbayriç ve Medrese Sonrası Geleneği Yeniden Düşünmek
Authors : Ali Erken
Pages : 61-79
Doi:10.15370/maruifd.604324
View : 8 | Download : 3
Publication Date : 2019-06-30
Article Type : Research
Abstract :Bu makale medreselerin kapatılmasını müteakip dönüşüm geçirmeye başlayan hoca-talebe-metin arasındaki ilişkiyi modernleşen sosyal ve siyasî faktörlerle bağlantılı olarak inceler. Özel olarak Ali Yakup Cenkçiler ve Feyzullah Hacıbayriç'in çalışmalarına odaklanır. Dinî eğitim ve din-devlet ilişkileri açısından Türkiye ve Yugoslavya arasında farklılıklar olsa da Ali Yakup Cenkçiler ve Feyzullah Hacıbayriç’in tecrübelerindeki ortak noktalar dikkat çekicidir. Türkiye ve Yugoslavya İslâmî gelenek ve kurumsal hafıza açısından Osmanlı bakiyesinin canlı olduğu iki ülkedir. Yugoslavya’da medreseler Türkiye’ye nazaran daha geç bir tarihte kapatılmıştır. 1910’lu yıllarda bu coğrafyada dünyaya gelen Ali Yakup Cenkçiler ve Feyzullah Hacıbayriç de geleneksel usul medrese eğitimi almış kimselerdir. Saraybosna'da yaşamış bir âlim olan Feyzullah Hacıbayriç Tito zamanı Yugoslavya'da faaliyetlerini sürdürmüş ve Mesnevî okumaları ile geniş bir talebe halkasına hitap etmiştir. Eğitim ve öğretim hayatını ağırlıklı olarak Yugoslavya’da geçirmiş olmakla birlikte Türkiye, Suriye ve Suudi Arabistan gibi ülkelere ziyaretlerde bulunmuştur. Ali Yakup Cenkçiler’in tahsil ve tedris tecrübesi ise sadece Yugoslavya bünyesinde kalmamıştır. Kosova’da doğduktan sonra eğitim için Saraybosna’ya gitmiş, oradan da Mısır’a geçerek yüksek tahsilini el-Ezher Üniversitesinde tamamlamıştır. Ancak eğitimi sona erdikten sonra kendi ülkesi yerine Türkiye’ye dönmeyi tercih etmiştir. Türkiye'ye yerleştiği 1957 senesinden vefatına kadar çalışmalarını çoğunlukla İstanbul'da sürdürmüş ve İhyâu ulûmi’d-dîn dersleri okutmuştur. Dönemin zor şartlarına rağmen her iki isim de yakın coğrafyadaki önemli ilim adamları ile irtibat içinde olmaya çabalamıştır. Bu süreçte farklı dilleri rahatlıkla konuşup anlayabilmeleri kendilerine kolaylık sağlamıştır. Türkçe, Arapça, Farsça, Boşnakça ve Arnavutça bildikleri anlaşılmaktadır. Yazma eserlere ve klasik metinlere aşinalıklarının bir sebebi de farklı lisanlara olan hâkimiyetleridir. Bu vesileyle birçok farklı kaynaktan beslenme imkânı elde etmişlerdir. Her iki ismin de uzun süre kütüphanecilik ile uğraşmış olmaları dikkat çekici bir husustur. Ali Yakup Cenkçiler Kahire’de, Feyzullah Hacıbayriç de Saraybosna’da yazma eserler kütüphanelerinde görev yapmışlardır. Ders okuturken seçtikleri eserler bu açıdan anlam taşımaktadır. Okuttukları metinlere olan ilgileri İlahiyat Fakültesi’ndeki derslerinden ziyade dışarıda edindikleri tecrübe ile kuvvetlenmiştir. Her iki isim de Mesnevî ve İhyâ üzerinde otorite olarak kabul edilmişlerdir. Her iki isimin seküler paradigmanın şekil verdiği toplumsal ve siyasî düzende İslâmî bilgi aktarımına yönelik yaklaşımları benzerlik gösterir. Ali Yakup Cenkçiler’in ders okuttuğu dönemlerde Türkiye’de ancak kısıtlı sayıda öğrenci İlahiyat Fakültesi ve İmam Hatip Okuluna gidebilmektedir. Verilen eğitimin içeriği devlet kurumlarının kontrolü altındadır. Yugoslavya’da ise Müslümanların dini eğitim alabilmesi daha zor şartlarda gerçekleşmiştir. Tito rejimi dini yaşama zaman zaman serbestlik tanısa da uzun yıllar boyunca sadece bir medresenin faaliyet göstermesine izin vermiş ve verilen eğitimin içeriğine ciddi olarak müdahalede bulunmuştur. Diğer taraftan her iki ülkede de okur-yazarlık ve yüksek eğitim oranı giderek artmış, kitlelerin bu süreçte beslendikleri kaynaklar farklılaşmıştır. Ali Yakup Cenkçiler ve Feyzullah Hacıbayriç’in derslerinin takipçileri ağırlıklı olarak büyük şehirlere eğitim almaya gelen gençler, okur-yazar kesim ve esnaf olmuştur. Okuttukları metinler aracılığı ile bu kesimlerin temel İslâmî bilgi kaynakları ile buluşmasını mümkün kılmışlardır. Her iki ismin de tasavvufî çevreler ile yakın ilişki içerisinde bulundukları anlaşılmaktadır. Gerek Türkiye gerek de Yugoslavya’da tekkeler resmî olarak faaliyet gösteremese de canlı bir tasavvuf kültürünün devam ettiğini söylemek mümkündür. Feyzullah Hacıbayriç’in Kosova ve Türkiye’ye yaptığı ziyaretler neticesinde bizatihi kendisinin Kadirîliğe intisap ettiği bilinmektedir. Bu şekilde ulaşılabilirliklerini genişletme imkânına sahip olmuşlar, geleneksel öğreti ile bağlarını da muhafaza etmişlerdir. Her iki ismin de siyasî iktidarları ve devletin hâkim ideolojilerini açıkça eleştirmekten kaçındıklarını söylemek mümkündür. Bundan ziyade belirli uygulamalara karşı eleştirel yaklaşımlar sergilemişlerdir. Yine de Feyzullah Hacıbayriç Tito yönetimi tarafından gözlem altında tutulmuş, hatta rejimin ilk yıllarında birkaç defa tutuklanmıştır. Ali Yakup Cenkçiler derslerini düzenli olarak camilerde ve talebelerinin evlerinde sürdürmüştür. Feyzullah Hacıbayriç’in de derslerine camii ve tekkelerde devam ettiği bilinmektedir. Belirli aralıklarla resmi kurumlarda da öğretmen olarak görev yapmışlardır. Ancak dönemin İlahiyat Fakülteleri ve Diyanet (Bosna için Riyaset) yapılanmalarında üst düzey vazife almamışlardır. Devlet kurumlarında düzenli olarak öğretici görevi almamalarının gerek farklı kesimlerden talebelere ders okutmalarında gerek de okuttukları derslerin içeriklerini belirlemede kendilerine önemli bir esneklik sağladığını söylemek mümkünüdür. Bu çalışma hatıratlara ve sözlü kaynaklara dayalı bir araştırmanın sonucudur. Ali Yakup Cenkçiler’in çalışmalarına dair kapsamlı bir araştırma bulunmamaktadır ancak talebelerinin anlatılarının yer aldığı derleme bir hatırat kitabı hazırlanmıştır. Derslerine katılan talebelerin birçoğu zaman içerisinde akademik çalışmalara yönelmiş ve üniversite bünyesinde görev almıştır. Derslerine katılmış olduğu halde hatırat kitabında yer almayan çok sayıda isim daha bulunmaktadır. Feyzullah Hacıbayriç hakkındaki kaynakların hemen hemen tamamı Boşnakçadır. Hayatı ve ilmî çalışmalarına dair akademik araştırmalar ortaya konmuştur ancak ne yazık ki talebeleri hakkında bir tetkik yapılmamıştır. Bu çalışmada yazılı kaynaklara ilaveten sözlü kaynaklara da müracaat edilmiştir. Her iki ismin de derslerine katılanlara dair henüz yeterince detaylı bir çalışma bulunmamaktadır. Bu açıdan gerek Ali Yakup Cenkçiler gerek de Feyzullah Hacıbayriç’in halen hayatta olan talebelerinin aktaracağı bilgiler üzerinde derinlemesine çalışma yapmak önem taşımaktadır.Keywords : Ali Yakup Cenkçiler, Feyzullah Hacıbayriç, Medrese, Türkiye, Yugoslavya, Modernleşme, Gelenek