- Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
- Vol: 9 Issue: 2
- GOD AS THE IMPLICATION OF ALIENATION: A CRITICISM OF RELIGION IN LUDWIG FEUERBACH'S ANTHROPOLOGICAL ...
GOD AS THE IMPLICATION OF ALIENATION: A CRITICISM OF RELIGION IN LUDWIG FEUERBACH'S ANTHROPOLOGICAL ATHEISM
Authors : Mustafa Kinağ
Pages : 417-440
Doi:10.46353/k7auifd.1181030
View : 7 | Download : 4
Publication Date : 2022-12-30
Article Type : Research
Abstract :Düşünce tarihinde Rönesans ve reform hareketleri ile birlikte insanın Ortaçağ\'ın dinî ve teolojik öğretilerinden kurtulma çabası, gerçeklik arayışında ve algısında evrilmeye neden olur. Nitekim modern dönemle başlayıp Sanayi Devrimi sonrası süreçte ve özellikle 19. yüzyıl boyunca Tanrı inancıyla ilgili sorgulamaların arttığı görülür. Tanrı’dan ve dinî otoritelerden bağımsızlaşmak uğruna/amacıyla insanın merkeze alındığı bu fikirlerden biri Alman Materyalist Ludwig Feuerbach’a (1804-1872) aittir. Descartes ile birlikte sistematik hale gelen modern düşüncenin doğuştancı yaklaşımının aksine Tanrı fikrinin insan zihninde sonradan ve deneyimler yoluyla oluştuğunu savunan Feuerbach’a göre Tanrı kavramı insanın kendi doğasını dışa yansıtmasının bir tezahürü ve sonucudur. Tanrı’ya bağlandığını ve O’nu sevdiğini sanan insan aslında, kendisinde olmasını istediği ama sahip olamadığı özellikleri atfetmek için bir öteki tasavvuru meydana getirir. Diğer bir ifadeyle insanın Tanrı tasavvuru ve inancı, insan doğasında var olan zayıflıktan, bu zayıflığı tamamlayabileceği dışsal bir varlık arayışından kaynaklanır. İnsan-insan ilişkisinde var olan, bizatihi insan doğasında bulunan duygu ya da değerlerin kutsal bir ötekiye atfedilmesiyle, insan kendine yabancılaşır. Böylece kendisinde var olan özelliklerin bir başka varlık olarak Tanrı’ya yüklenmesi, insanın kendisine yabancılaşması, kendi benliğini ya da özünü yadsıması anlamlarını içerir. Din ve teolojinin neden olduğu bu yabancılaşma insanı kendi özünden ve doğasından kopararak benliğin eksik doğasını, bu eksikliği kendisinde bulundurmayan mutlak bir öteki ile tamamlama arzusunu açığa çıkarır. İnsanın değer yitimine neden olan yabancılaşma, dini teolojinin insana, onun dışsal bir öteki olan Tanrı karşısında zayıf bir varlık olduğunu benimsetmesinin bir sonucudur. Klasik Alman idealizminden materyalizme ve pozitivizme geçişi temsil eden Feuerbach, Hegel idealizmini ve diyalektiğini bir araç olarak kullanmaya devam etmekle beraber tersine okuyarak/yorumlayarak gerçeklik arayışına yönelik düşünce akışını metafiziksel Mutlak Ruh’tan tikel insana doğru olacak şekilde benimser. Hegel, zihinsel nesneler ile dışsal nesneler arasındaki ilişki sorununda düşüncelerin varlığa tekabül ettiğini, bunun garantisinin de Mutlak Zihin olduğunu vurgular. Hegelci monistik idealizm, zihinle dış dünya arasındaki bütünlüğü sağlayan Mutlak zihnin dünyadan önce var olduğunu iddia eder. Buna karşın Feuerbach, tikel akıllardan hareketle genelin bilgisine ulaşılabileceğini savunur. Zira gerçeğin bilgisinin, düşünceden nesneye değil, ancak nesneden düşünceye doğru bir yol takip edilmesi halinde mümkün olabileceğini savunur. Böylece din ve teolojiye yönelik eleştirilerde de tümevarımsal yöntemi benimseyen Feuerbach ateizmin esas itibarıyla gerçek hümanizm, teolojinin de aslında antropoloji olması gerektiğini; bu nedenle Tanrı olduğuna inanılan varlığın gerçekte insan olduğunu savunur. Mükemmel bir Tanrı inancının insanın doğasında bulunduğu ve doğuştan geldiği iddiasına karşın o, bu inancın insanda sonradan oluştuğunu iddia eder. Bu nedenle Tanrı, nesnel bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, öznel ve bireysel bir duygudan başka bir şey değildir. İnsanın gerçek dışı spekülasyonlarla dolu temelsiz inançlarının yerine gerçek bir din anlayışına sahip olmasını sağlamak için teolojinin yerine antropoloji, dinin yerine felsefe gelmelidir. Çünkü din, ona göre gerçekliğin teoloji yüzünden gerçekdışı bir hal almış yansısında insanın kendi gerçeğini aradığı ancak bu gerçeği doğrudan ve dolaysız olarak sen ile ben arasında bulabileceği sevgi ve aşktan ibarettir. Böylece iki insan arasında sevgi yoluyla oluşan her birlik, dindir. Çalışmamızın amacı, Feuerbach düşüncesinde Tanrı\'nın insanın psikolojik zayıflıklarının ve doğasındaki eksikliklerin bir sonucu olduğunu ortaya koymayı amaçlar. Bu düşüncenin oluşmasında Feuerbach’ın felsefi arka planının, insan doğasına ve yabancılaşmaya ilişkin görüşlerinin belirleyici olduğu vurgulanır. Nitekim o, Tanrı\'nın insan tarafından yaratılan kurgusal bir varlık olduğunu, Tanrı\'ya atfedilen bütün özelliklerin esasen insan doğasına ait olduğunu savunur. Bu nedenle insan, Tanrı\'ya inanarak, onu yücelterek kendi doğasına yabancılaşır. Bu huus, Feuerbach\'ın açıkça klasik anlamda bir Tanrı fikrinin yerine insan doğasını süblime eden antropomorfik bir düşünce benimsediğini gösterir. Ancak bu yaklaşım genelde bütün kutsal dinlerin inanç ilkelerine yönelik sert eleştiriler içerse de, özelde ve baskın bir şekilde Hıristiyanlığın Tanrı ve inanç ilkelerini yorumlayan Hıristiyan teolojisini hedef alan hümanist bir felsefi temele dayanır.Keywords : Felsefe Tarihi, Ludwig Feuerbach, Yabancılaşma, İnsan Doğası, Antropoteizm, Hümanizm.