BABÜR ŞAH VE KÂBİL
Authors : Mesut Avci
Pages : 605-631
Doi:10.46353/k7auifd.992202
View : 19 | Download : 8
Publication Date : 2021-12-30
Article Type : Research
Abstract :Kâbil büyük bir şehir değildi; gerçekte böyle bir potansiyeli barındırmış olsa da hiçbir zaman diğer şehirler kadar büyüyemedi. Etrafı dağlarla çevrili yüksekliği 1800 metreyi bulan bir platonun üzerinde kurulmuş olan Kâbil, Hayber geçidinden Hindistan’a ulaşan, Hindukuş dağlarının yüksek geçitleri üzerinden İpek yolunu geçerek Orta Asya taraflarından gelen ve Gazne’den Horasan’a, Mâverâünnehir ve İran’a doğru çıkan yolların kesiştiği bölgede yer almaktaydı. Bu konumuyla bir ordu merkezi gibi olmasından dolayı burası önemli bir pazar ve geçiş yolu özelliği de kazanmıştır. Bu bölgelerin İslam orduları tarafından fetihleriyle zenginleşmeye başladıkları görülmektedir. 798 yılında İslam topraklarına dahil olmasıyla bölgede yaşayan Şâhî Türkleri Müslümanlara ağır vergiler vermişlerdir. 10. yüzyılda Gaznelilerin bu bölgelerdeki başarılarına karşı hiçbir şehir direnememiştir. Gazneliler Kâbil’e 145 km uzaklıktaki Gazne’yi başkent ilan edince bu süreçteki bütün zenginlikler Gazne’ye akmıştır. Bu durum Gazne’yi o dönemde bölgenin büyük gelişen büyük şehirlerinden birine dönüştürmüştür. Kâbil, kurulduğu tarihten itibaren önemli bir şehir olma özelliğini günümüze kadar devam ettirmiştir. Zaman içerisinde birçok devlet adamını cezbeden Kâbil, birçok defa farklı devletler tarafından fethedilmiş, bu fetihler sırasında bazen tamamen harabe denecek duruma gelmiştir. Cengiz Han’ın işgali sırasında Kâbil yerle bir edilmiştir. Bâbür kuşkusuz iyi bir komutan ve yönetici idi. Bu özelliklerinin yanında, geride bıraktığı hatıratından dolayı da dikkatleri çekmiştir. Çağatay Türkçesi ile kaleme alınmış olan eserde, seferler, savaşlar, barışlar, yenilgiler gibi birçok konu ele alınmıştır. Bâbür, hatıratında kimi zaman bir ordu başında komutan, kimi zaman annesinin mezarı başında gözyaşı döken bir evlat, kimi zaman ise çocuğu dünyaya geldiğinde bunu eğlencelerle kutlayan bir baba olarak karşımıza çıkmaktadır. Hatıratında fethettiği yerlerdeki önemli şehirlerin özelliklerini yazmayı da ihmal etmemiştir. Hatta şehirler hakkındaki bu anlatım bazen o kadar ayrıntılarla kaleme alınmıştır ki hatıratın kaynağının sadece Bâbür olmadığı aynı zamanda o dönemde kaleme alınan bir kısım kitapların da kaynak olarak kullanıldığını göstermektedir. Afganistan’da bir dönem Gazne ve Kâbil iki önemli merkez durumundayken bu durum daha sonraları Kâbil lehine daha çok gelişmiştir. 1504 yılında Bâbür’ün Özbekler tarafından yenilgiye uğraması üzerine Herat’a Hüseyin Baykara’nın yanına gitmek istemiş, Bunun için yaptığı yolculuk sırasında Hindukuş dağlarının yakınlarından geçerken planını değiştirmiş ve Gorband vadisine inmiştir. Kısa ve küçük bir muharebeden sonra Kâbil’i ele geçirmiştir. Eski dönemlerde Kapisa şehri ticaret merkezi olması dolasıyla sürekli istilaya uğramaktaydı. Kâbil şehri Kapisa’nın yerini almış, önemli bir ticaret merkezi haline gelmişti. Orta Asya’dan Hindukuş dağlarını aşarak devam eden ticaret yolları buradan geçtiği gibi, Hindistan’a doğru en önemli askeri yollar da buradan ayrılmaktaydı. Bâbür, Kâbil’i sadece askeri ve ekonomik öneminden dolayı beğenmemiş; havasına ve şehrin etrafındaki güzelliğe olan hayranlığını da dile getirmiştir. Bâbür’ün Kâbil’e karşı duyduğu bu sevgisi hayatının sonuna kadar devam etmiştir. Bâbür, Kâbil’in yaşadığı müddetçe kendisine ait bir yer olduğunu çocuklarına bildirmiştir. Kâbil’e verdiği önemi hatıratında sık sık Kâbil’den bahsetmesinden de anlamaktayız. Vasiyeti üzerine Kâbil’de Şidarvâza yamacında, kendisinin yaptırdığı ve hala kendi ismini taşıyan, Kâbil ahalisi tarafından da sevilen mesirelerden biri olan Bağ-ı Bâbür’ün yukarı bölümüne defnedilmiştir. Kâbil’e karşı duyulan bu istek bütün imparatorluğu müddetince devam etmiş, çoğunlukla şehzadelerden biri sürekli Kâbil’de oturmuştur.Keywords : İslam Tarihi, Afganistan, Kâbil, Babür Şah, Babürname, Babür ve Kâbil