- İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi
- Vol: 38 Issue: 2
- Sınır-Ötesi Bir Uygarlık Operasyonu: Talcott Parsons’ın Uygarlık Okuması
Sınır-Ötesi Bir Uygarlık Operasyonu: Talcott Parsons’ın Uygarlık Okuması
Authors : Mehmet Emin Balci
Pages : 343-375
View : 10 | Download : 3
Publication Date : 2019-03-26
Article Type : Research
Abstract :Rudyard Kipling 1889 tarihli Doğu Batı Baladı’na "Ah Doğu Doğudur, Batı da Batı; bu ikisi asla bir araya gelmeyecektir” (Oh, East is East, and West is West, and never the twain shall meet) mısraları ile başlar. Sonraki mısralarında Doğu ve Batı arasındaki bu uçurumun mahkeme-i kübra’ya kadar kapanmayacağını belirten bu şiir, uluslararası herhangi bir krizde bazı köşe yazılarında yeniden hatırlanır. Aktüalite bencil, şiddet düşkünü ve saldırgan bir geçmişin kalıntılarını gün yüzüne çıkarırken yaşanan krizin aslında daha büyük bir problemin ürünü olduğu vurgulanır: uygarlık problemi. Bilindiği üzere uygarlık, uygarlaşma, muasırlaşma, modernleşme gibi yakın anlamlı birçok kavram toplumsal farklılıkları tasnif edip tipleştiren ve zaman içinde ideal bir toplum türünün hayatta kalacağını öngören evrimci bir söylemle iç içe geçmiştir. Bununla birlikte toplumsal evrim düşüncesinin, günümüz uygar insanına, unutmaya çalıştığı hayvansal kökenlerini, sömürgeci günahlarını ya da geçmişteki hezimetlerini hatırlattığından 19. yüzyıldaki cazibesini kaybettiği de bir gerçektir. Tarihin, ideolojinin veya meta-anlatıların sonu hakkındaki söylemlerin şekillendirdiği çağdaş düşüncenin, eski tarih felsefelerinin ikiliklerinden (Doğu-Batı, barbar-uygar, irrasyonel-rasyonel) arınmaya çalıştığı bir sır değildir. Hatta günümüz insan bilimlerindeki en popüler trendlerden birinin, eski toplumsal açıklamaların işlediği günahları açığa çıkarmak olduğu söylenebilir. Post-modern yaklaşımların modern uygarlıkla yaptığı radikal hesaplaşma ise adeta şiirin müteakip mısralarının haklılığını selamlar. Fakat eski tartışmalarının içindeki tüm rahatsızlıklar ortaya dökülmesine rağmen, uygarlık problemi neden hâlâ bireysel kanılarımızı yönlendirmekte ve toplumun gizli gündem maddesini oluşturmaya devam etmektedir? Gündelik hayatımızda ufak bir aksaklık ortaya çıktığında neden her seferinde uygarlık seviyemizi hatırlarız? İletişim devrimi insanlar arasındaki mesafeleri kaldırarak dünyayı "küresel bir köy” haline getirmişken neden uygarlıklar arasında geçilmez sınırlar varmış gibi hissederiz? Bu çalışmada "dünya tarihinin” çağdaş bir yorumu olan 1940 sonrası uygarlık/uygarlıklar formasyonu Talcott Parsons’ın tarih okuması bağlamında ele alınacaktır. Amerika Birleşik Devletleri’nin savaş sonrasında dünyanın yeni merkez ülkesi haline gelmesiyle, dünya tarihinin ve uygarlıkların da bu güncel gelişme doğrultusunda okunmasını gerekli görüldü. Fordist-Keynesgil toplum modelini genel bir sistem kuramı olarak formüle eden Talcott Parsons’ın düşünceleri, yalnızca ileri kapitalist toplumların güncel hayatını biçimlendirmekle kalmadı. Onun geçmiş uygarlıkları, çağdaş toplumun ortaya çıkışındaki bir bayrak yarışçısı olarak gören tarih anlayışı, Batı-dışı toplumsal yapıların açıklanmasında, modernleşme kuramcıları tarafından asli bir referans kaynağı olarak kullanılmıştır. Toplumların geçmişten bugüne değişimlerini ele alan bu muktedir uygarlık yorumunu üç başlıkta inceleyeceğiz. Öncelikle savaş sonrası süreçte çağdaş toplumsal yapı ve ilişkileri geçmiş uygarlıkların asli gayesi olarak gören Parsons’ın sistem kuramını, ikinci olarak orta döneminde kaleme aldığı toplumsal evrim ve uygarlık süreci hakkındaki görüşlerini ele almaya çalışacağız. Yapısal-işlevselciliğin yanıtsız bıraktığı sorulardan biri olan değişim problemini açıklamak adına tarihsel uygarlıklara yönelen Parsons’ın teleolojik okuması, toplumsal değişmenin fiziksel ve doğal koşullara adapte olamamaktan doğan içsel bir etkinin sonucu olduğunu ileri sürer. Bu iddia tarihsel farklılıkları ölçülebilir ve kıyaslanabilir bir niceliğe indirgediğinden Batıdışı uygarlıkların toplumsal yapı ve kültürel özgünlüklerini kapitalist sistemin soyut mantığı ile bütünleştirmeye olanak tanır. Bu sosyolojik okumanın dışarda kalanların içeriye nasıl ve ne ölçüde dahil edileceğine dair belirlediği kuramsal yol haritası, Soğuk Savaş dönemi uluslar arası ilişkilerde, en azından bir taraf için, reddedilmez bir armağandır. Bu bağlamda çalışmada üçüncü olarak toplumlar arasındaki iktidar ilişkilerini sistem dışı bir unsur, bir anlamda "zorunlu kötülük” olarak meşrulaştıran bu okumanın soğuk savaş sürecinde Batı-dışı dünya için kullanıldığı güncel bir uygulama alanı olarak "modernleşme kuramını” ele alacağız. Nitekim 1960 sonrası siyasal iklimde varlık kazanan bu kuramın, temsilcileri ve temel görüşleri eski nüfuzunu kaybetmesine rağmen, temel kabullerinin günümüz uygarlık tahayyülünü biçimlendirmeye dolaylı olarak devam etmektedir.Keywords : İnsanlık, Evrim, Toplumsal sistem, Modernleşme, Batı-dışı