İslâm Âlimlerine Göre Hadisleri İnkâr Etmenin Hükmü
Authors : İdris TÜZÜN
Pages : 183-197
Doi:10.30623/hij.1286628
View : 60 | Download : 197
Publication Date : 2023-12-15
Article Type : Research
Abstract :Kur’ân’ın bazı âyetlerinde müminlerin Hz. Peygambere itaat etmesi emredilmiş ve itaat edenler övülmüş, itaat etmeyenler de zemmedilmiştir. İslâm’ın ilk döneminden itibaren Müslümanlar bu emre ittibaen hem Kur’ân’ı hem de sünneti iki aslî şer’î kaynak kabul etmişlerdir. Sahâbe, tâbiîn ve tebeû tâbiîn döneminden itibaren 19. Yüzyıla gelinceye kadar Müslümanlar bu iki asla bağlı kalmışlar bu konuda ciddi her hangi bir ihtilafa düşmemişlerdir. Bununla beraber, sahâbe ve tâbiîn döneminde istisnaî diyebileceğimiz bazı şahısların "Bize sünnetten değil, Kur’ân’dan bahsedin!” dedikleri, fakat sünneti inkâr etmedikleri nakledilmiştir. Yalnızca İmâm Şâfiî kendi döneminde sünnetin hüccet oluşunu inkâr eden bazı şahıslardan bahsetmiştir. Fakat bu durum istisnâî bir durum olmuştur. Hadisin/Sünnetin Kur’ân’dan sonra dinin en önemli ikinci kaynağı oluşunun geniş çapta inkârı, ilk defa İngilizlerin 1850 yılında Hindistan’ı işgal etmelerinden sonra ortaya çıkmıştır. Hindistan’da kendilerini Kur’âniyyûn olarak adlandıran bir grup, hadislerin dinde delil oluşunu inkâr etmişlerdir. İngilizlerin 1880 yılında Mısır’ı işgal etmesinden sonra Mısır’da da benzer iddialar ortaya atılmıştır. Hindistan ve Mısır’da bu tür iddiaların özellikle İngilizlerin işgalinden sonra başlaması oldukça düşündürücüdür. Günümüz Türkiye’sinde de son zamanlarda Hindistan ve Mısır’daki iddialara benzer görüşler ortaya atılmıştır. Arapça bilmeyen hatta Kur’ân’ı yüzünden okuyup okuyamadığı şüpheli şahıslar, medya tarafından İslâm âlimi olarak takdim edilmiş, bunlar da akıllarına yatmayan bazı hadisleri bahane ederek bütün hadisleri inkâr etmişlerdir. Buna mukabil bu görüşleri reddeden, sünnetin hüccet olduğunu savunanlar da olmuştur. Her iki tarafta makaleler, kitaplar yazmış, sosyal medyada değişik şekillerde görüşlerini savunmuşlardır. Bununla beraber sünneti savunanlar sünneti inkâr etmenin hükmü üzerinde fazlaca durmamışlardır. Bu çalışmada geçmişteki âlimlerin sünneti inkâr etmenin hükmü ile ilgili görüşleri ele alınmaya çalışılmıştır. Araştırma esnasında Hadis Usûlü kitaplarında bu konunun çok az ele alınırken, Fıkıh Usûlü ve Kelâm ile ilgili kitaplarda üzerinde daha çok durulduğu görülmüş ve bu kitaplardan iktibaslar yapılmıştır. İslâm âlimlerinden İmam Şâfiî, İbn Hazm, İmam Suyûtî, Abdulkâhir Bağdâdî, Cessâs ve Fahrettin Razî gibi âlimler sünneti bütünüyle inkâr edenlerin kâfir olduğunu söylemişlerdir. Son yüzyılda Hindistanlı 1000 kadar âlim de bir fetva hazırlayarak hadisleri inkâr edenlerin İslâm dairesinden çıkıp "kâfir” olduğunu ilân etmişlerdir. Bazı âlimler sünneti inkâr edenlerin kâfir olduğunda ümmetin ittifakı olduğunu söylemiştir. Âlimler buna gerekçe olarak bir kısım hadislerin vahye (vahy-i gayr-ı metlüve) dayandığını ve Kur’ân’daki azımsanmayacak derecedeki âyetlerin peygambere tabi olmayı emrettiğini, bu sebepten sünneti bütünüyle inkâr edenlerin küfre girdiklerini söylemişlerdir. Ayrıca mütevâtir hadislerin peygamberimizden rivâyeti kesin olup, yakîn ifade ettiği için onu inkâr edenlerin peygamberi de inkâr ettiği dolayısıyla onların da küfre girdiği söylenmiştir. Haber-i vâhidlerden meşhûru inkâr ise bid‘at ve dalâlet kabul edilmiştir. Diğer haber-i vâhidleri istihza edenler veya hadisin peygambere ait olduğunu kabul etmekle beraber reddedenlerin de küfre girdiği, bunun peygamberin risâletini inkâr manasında olduğu kabul edilmiştir. Âlimlerin kabulüne mazhar olmuş, sahih bir hadisin sıhhatini reddederek, peygamberi değil râvîleri suçlayarak inkâr edenlerinse fâsık olduğu söylenmiştir. Bu çalışmada yalnızca bir durum tesbiti yapılmış, âlimlerin görüşleri takdim edilmiş, bu görüşler hakkında herhangi bir yoruma gidilmemiştir. Yorum, diğer ifadeyle âlimlerin hükümlerini kabul edip, etmemek okurlara bırakılmıştır.Keywords : Fâsık., Hadis, Mütevâtir, Meşhûr, Âhâd, Küfür, Ehl-i Bid‘a, Fâsık