- Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi
- Cilt: 6 Sayı: 11
- VİLAYET-İ SİTTE’DE DEMOGRAFİK YAPI VE AŞİRETLER (1927-1970)
VİLAYET-İ SİTTE’DE DEMOGRAFİK YAPI VE AŞİRETLER (1927-1970)
Authors : Kürşat Kurtulgan
Pages : 241-256
Doi:10.53718/gttad.1383502
View : 55 | Download : 52
Publication Date : 2024-01-20
Article Type : Research
Abstract :Anadolu Coğrafyası gerek fiziki ve gerekse demografik özellikleri nedeniyle geçmişten günümüze birçok toplumsal oluşumu bünyesinde barındırmaktadır. Bu oluşumların en fazla olduğu bölgelerin başında da Doğu ve Güneydoğu bölgeleri gelmektedir. Günümüzde Doğu ve Güneydoğu denilince ilk akla gelen Aşiretler, Şeyhler ve Ağalardır. Bu durum ne yazık ki bölge halkının alın yazısı gibi süre gelen bir durumdur. Bu durumun yaşanmasında tarihsel süreçte Osmanlı hâkimiyetinin rolü büyüktür. Osmanlı Devleti bölgedeki toprak mülkiyetini değiştirmemiş ve feodal özellik taşıyan beylerin hâkimiyeti yüzlerce yıl devam etmiştir. Bu alışkanlıkların bir anda değişmesi söz konusu değildir. Bu sebeple çok uzun soluklu olarak politikalar belirlenmeli ve hedeften sapmadan uygulanmalıdır. Osmanlı Döneminde Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde başlatılan çalışmalar ne yazık ki başarılı olamamıştır. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile bölgeye daha fazla eğil indiğini ve bir takım çalışmaların yapıldığını görmekteyiz. Özellikle bölge hakkında yapılan sosyolojik ve demografik çalışmalar raporlar halinde devlete sunulmuş ve bu raporlar ışığında politikalar belirlenmiştir. Araştırmamız da Osmanlı Döneminde Vilayet-i Sitte adı verilen bölge ile sınırlandırılmakta ve 1933 ile 1970’li yılların ilk yarısında hazırlanmış olan iki rapor ışığında yaptığımız değerlendirmelere dayanmaktadır. 1933 yılında hazırlanan raporlarda tespit edilen yurt genelindeki aşiret sayısının 115 olduğunu, daha sonraki yıllarda hızla arttığını ve zaman içerisinde yaşanan gerek isyanlarda ve gerek terör olaylarında bu farklılıkların birçoğunun aktif rol aldıklarını görmekteyiz. 1970 yılında hazırlandığı düşünülen rapora göre tespit edilen aşiret sayısı 406’dır. Söz konusu raporun devlet güvenliği için duyulan ihtiyaçtan kaynaklı bir zaruret sonucu hazırlandığı düşünülmektedir. Zira bölge üzerindeki kontrolün Atatürk sonrası gevşetildiği ve açılan yeni alanların bu tip gayri nizami unsurlarca doldurulduğunu söyleyebiliriz. Bu durum daha sonraki yıllarda ise Türkiye Cumhuriyeti’nin başını daha fazla ağrıtmış ve PKK adı verilen terör örgütü ile maddi ve manevi olarak mücadele etmek durumunda kalınmıştır. Bu örgütün de arkasında hangi güçlerin olduğu hepimizin malumudur. Günümüzde ise bölgesel sitelerdeki bilgiler ışığında aşiret sayısının azaldığı görülse de yine de 300’ü aştığı anlaşılmaktadır. Bu durum devlet güvenliği açısından sakıncalı bir durum haline gelmiştir. Bölgede yaşayan vatandaşlarımız özgür iradeleriyle değil bu aşiretlerin yöneticilerinin belirlediği kararlara göre hareket etmektedirler. Demokratik devletlerin hiç birisinde bu tip yapılanmalardan söz edilemez. Ayrıca bölgeye yönelik yapılan ve yapılması gereken çalışmalar hakkında da bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler ışığında Cumhuriyeti kuran kurucu unsurların yönetimde olduğu dönemlerde milletleşme ve vatandaşlık konularında önemli çalışmaların yapıldığını da söyleyebiliriz. Her şeye rağmen Cumhuriyetin ilk yıllarında oldukça az olan aşiret sayıları ne yazık ki sonraki dönemlerde yeniden güçlenmeye ve Avrupa’dan aldıkları desteklerle mensuplarının sayılarını arttırmaya devam etmiştir. Günümüzde bölge genelinde söz sahiplerine baktığımızda aşiretlerin önemli yer tutuğunu söyleyebiliriz.Keywords : emperyalizm, doğu, aşiret, iskan, isyan, toprak