Kierkegaard’a Göre İmanın Gereği: Bireysel Varoluş
Authors : Muharrem Şahiner
Pages : 290-303
Doi:10.31834/kilissbd.345909
View : 9 | Download : 5
Publication Date : 2017-12-19
Article Type : Other
Abstract :Aşkın bir varlığa imanın mâhiyeti felsefenin önemli tartışma konularından biri olmuştur. Konunun ele alınışı ise felsefe-teoloji ilişkisi bağlamında yürütülen tartışmalara referansla yürütülmüştür. İmanın mı yoksa aklın mı veya her ikisinin birden mi hakikati temsil ettiği sorusu asırlar boyunca felsefenin temel sorunu olarak tartışılmıştır. Tanrı’yı nasıl bilebiliriz probleminden hareketle iman, Tanrı’ya yaklaşmanın bir aracı olarak görülmüştür. Özellikle Hristiyan teolojisinde kozmosun değersizliği ve öte-dünya özlemi bireyi bu dünyaya ve kendine yabancı kılmıştır. Filozofumuz Kierkegaard ise bu döngüyü tersine çevirme niyetindedir. Ona göre iman aklın kavrayabileceği bir hakikat değil tam tersine bir paradokstur. Ancak kişi bu paradoksa tüm evrensel yasaların üzerinde bir hakikate sahip olarak ulaşabilir. Kierkegaard bireyden hayatın karmaşası içerisinde kaybolmadan kendisinin farkına varmasını istemektedir. Descartes’ın soyut ben bilincinden ve Hegel’in değersiz birey algısından uzak, somut olarak kendisini var eden insanın ancak imanı bulabileceğini savunmaktadır. Mutlak olanın karşısına mutlak varlığımızla çıkmalıyız diyen Kierkegaard, varoluş alanları olan estetik, etik ve dinsel alanlar içerisinde en kıymetlisinin dinsel varoluş alanı olduğunu vurgulamaktadır. Bireysel varoluşun Tanrı’dan kopmak değil ona götüren bir yol olarak görülmesi ve kişinin birey olarak sorumluluklarını sahiplenmesinin vurgulanması açısından Kierkegaard bugün de önemini koruyan bir filozof olmaktadır.Keywords : Kierkegaard, varoluşçuluk, iman, paradoks, etik