Beiträge zur kleinasiatischen Münzkunde und Geschichte 13-14
Authors : Johannes Nollé
Pages : 23-100
Doi:10.37095/gephyra.318450
View : 12 | Download : 9
Publication Date : 2017-05-15
Article Type : Research
Abstract :13. Abydos - İskender’in Perslere karşı sefere başladığı yer Hellespontos’un Asia kıyısına konumlanmış bir Troas kenti olan Abydos (bugünkü Çanakkale), İ.S. 177/8 ile imparator Maximinus Thraks’ın hükümdarlığı (235-238) arasındaki bir zamanda oldukça ilginç bir arka yüz resmine sahip olan 5 madalyon baskısı yapmıştır. Bir tabloyu model alan bu resmin merkezinde sol elinde mızrağı olan zırhlı bir adam tasvir edilmektedir. İki başka savaşçıyla çevrelenmiş olan adam, pruvası tanrıça Athena’nın miğferli başıyla bezenmiş olan bir geminin güvertesinde ayakta durmaktadır. Ortadaki erkek figürü, muhtemelen diğer gemilerin takip etmesi amacıyla sağ elini sallamaktadır. Oldukça küçük boyutlarda ve üzerinde sadece bir savaşçının pars pro toto (bir bütünü açıklayan bütünün parçası) olarak konulduğu bir başka gemi komutanın gemisinin önünde tasvir edilmiştir. Bundan dolayı komutanın emrine itaat edildiğini düşünmeliyiz. Sikke resminin arka planında bir adamın üzerinde trompet çaldığı bir kule görünmektedir. Adam açık bir şekilde hareket için bir işaret vermektedir. Sikkedeki bu resmin yorumlanması uzun bir süredir tartışılmaktadır. Friedrich Imhoof-Blumer sikkenin Sulla ve Lucullus’un İ.Ö. 86 yılında Sestos’tan Abydos’a gitmek için Hellespontos’u geçişini betimlediği fikrini öne sürmüş, ancak sonuçta kendi önerisinden memnun kalmayarak onun doğruluğuna inanmamıştır. Ancak Imhoof-Blumer, ΛΟVΚΟVΛΛΟC olarak açık bir şekilde yanlış okunmuş sikke lejantlarının kendisine başka bir seçenek bırakmadığından emindi. 2001 yılında Italo Vecchi, Abydos madalyonları üzerindeki sahne ile Büyük İskender’in İ.S. 334 yılında Hellespontos’u geçmesini özdeşleştirmeye çalışmış, ancak Imhoof-Blumer’in yorumunu ve bu yorumdan kaynaklı sorunları tartışmamıştır. Onun yerine bu gizemli sikke resmini kendi yaptığı bu yeni yorumla açıklamanın yeterli olduğunu düşünmüştür. Bu yüzden İskender betimli Yunan ve Roma dönemi sikkeleri üzerine yazmış olduğu kitapta Carsten Dahmen’i ikna edememiştir. Dahmen, Vecchi’nin yorumunu kabul etmemiş, ancak onu reddetmeye de muvaffak olamamıştır. İskender’in Pers seferi hakkında açıkça en iyi kaynağımız olan Nikomedeia’lı Arrianus, İskender’in Sestos’tan Trakya Khersonesos’unun üst kısmına gittiğini ve Elaious’tan Asia kıyısına geçtiğini aktarmaktadır. Bu durum bizi, Vecchio’nun Abydos sikke resmiyle ilgili yaptığı açıklamayı kabul etmekten alıkoyabilir. Ancak Arrianos’un bunu naklettiği pasajının daha yakından okunması tarihçi tarafından öylesine yapılan ek bir açıklamaya dikkat çekmemizi sağlamaktadır. Arrianus, İskender’in Hellespontos’u geçişi konusunda farklı versiyonların dolaşımda olduğunu ve İskender’in Elaious’u ziyareti ve hemen ardından oradan geçiş yaptığı versiyonun çok yaygın bir şekilde tarihçiler tarafından ve ayrıca kendisi tarafından da kullanılan versiyon olduğunu belirtmektedir. Öte yandan bu, diğer versiyonların da var olduğu anlamına gelir ve bunlardan birinin tam da Abydos madalyonlarında betimlenenlerden birisi olduğu açıktır: İskender ordusuyla birlikte Sestos’tan Abydos’a giderek Hellespontos’u geçmiştir. Önce Sestos’taki limandan ayrılmış, ardından da biraz daha güneye Hero kulesine doğru yelken açmıştır. Burası Strabon’un bize aktardığı gibi, akıntının gücünün gemileri zorlayarak onları Abydos yakınındaki karşı kıyıya sürüklediği yerdir. Oraya ilk olarak İskender ayak basmış ve mızrağını Asia toprağına fırlatarak oranın kendi δορύκτητος χώρα’sı olduğunu iddia etmiştir. Hem Arrianus’un bu aktarımı hem de İskender’in geçişinin 500. yıldönümü Abydos’luları kentin bakış açısının vurgulamaya yardımcı olacak bu madalyonları basmasına sebep olmuştur. Abydos’un İskender’in Pers seferinin başlangıcıyla kurduğu tarihi bağ kentin kimliği açısından oldukça önemli bir yere sahipti. Apollonia Mordiaion ve Sagalassos gibi Makedonyalı kral ile özel bir ilişkiye sahip olduğunu iddia eden başka Küçük Asya kentleri de vardır. Özellikle Roma imparatorları İranlılara karşı sefere çıkıp kendilerini yeni İskender gibi hissettikleri zamanlarda, Abydos gibi bir kent için Büyük İskender’in dünyayı değiştiren seferinin başlangıç noktası olarak kendi rollerini vurgulaması yararlı olabilirdi. Avrupa ve Asya arasındaki sınırın Hellespontos tarafından çizilmesi geleneği bu askeri operasyonu tarihsel bir dönüm noktası olarak simgelemek için geriye kalanı ziyadesiyle yapmış olabilir. Bu yüzden Abydos madalyonları üzerindeki resim Caesar’ın Rubicon çayını, Washington’un Delaware’yi, Napolyon’un Alp’leri ve Neman Nehri’ni ya da Blücher’in Ren Nehri’ni geçişini gösteren tablolar ile doğrudan bağlantılıdır. 14. Antandros – İda Dağı’nın güney eteklerinde bir kent: Vergilius’un Aineas destanındaki bir sahnenin bir sikke üzerinde resmedilmesi ve kentin koruyucu tanrıçası Antandros, Troas’ın doğusunda İda Dağı’nın güney eteklerinde oldukça küçük bir kenttir. Kent hakkındaki edebi aktarımlar oldukça sınırlıdır ve yalnızca birkaç yazıt günümüze ulaşabilmiştir. 2001 yılında başlayan Türk kazılarının Antandros hakkındaki bilgilerimizi artırmasını umuyoruz. Öte yandan, hemen hemen hiç kullanılmamış bir belge türünü, yani kent tarafından basılan sikkeleri tartışmaya açarak kent hakkında yeni bilgiler edinebiliriz. Makalenin bu bölümünün amacı Antandros’un ve Antik Dönem’deki kimliğinin daha belirgin bir profilini oluşturmaktır. Edebi metinler tekrar tekrar kentin zengin kereste kaynaklarından ve İda Dağı’ndan indirilen keresteye dayalı gemi inşasından bahsetmektedirler. Henüz 1839 yılında Alman filolog Klausen, Antandros ve komşusu Skepsis kenti tarafından basılan ve üzerinde ağaç betimi olan bazı sikkelerin bu kentler civarında ormanların ve kerestenin bolluğunu işaret ettiğini ve bu ağacın orada yetişen bir ağaçla özdeş olması gerektiğini gözlemlemiştir. Fakat nümizmatlar ve bazı diğer bilim insanları Klausen’in bu keşfini kabul etmemişler ve bu sikkeler üzerindeki ağacı bir palmiye ile özdeşleştirmişlerdir. Friedrich Imhoof-Blumer ve Louis Robert tarafından bu yanlış yorumlamaya yapılan sonraki düzeltmeler sonuçsuz kalmıştır. Bugün İda Dağı’ndaki bitki örtüsünün pek çok endemik bitki ile karakterize edildiğini biliyoruz. Bunlar arasından en göze çarpanlarından birisi Troia köknarı (Türk köknarı, Kazdağı köknarı)- Abies nordmanniana ssp. equi-trojani’dir. Bu ağaç aslen sadece orada bulunabilmekteydi fakat son on yıllık zaman dilimlerinde, özellikle kuzey Almanya ve Danimarka’da Noel ağacı olarak kullanılmak üzere yüzbinlerce köknar yetiştirilmiştir. Bu özel köknardan Homer Ilias destanında zaten bahsetmektedir. Ağaç, Hera’nın, kocası Zeus’u uyutmak için gelip aldığı Hypnos için bir saklanma yeri olarak kullanılıyordu. Quintus Smyrnaios Troia atının yapımıyla bağlantılı olarak Troia köknarından bahsetmektedir: Yunanlılar İda Dağı’na gitmişler ve bu uğursuz yaratığın inşası için gerekli keresteyi elde etmek üzere pek çok köknarı kesmişlerdir. Yaklaşık 10 yıl önce Antandros tarafından Severus Alexander zamanında basılan büyük ve oldukça ilginç bir madalyon Amerikan müzayede evi "Classical Numismatic Group” tarafından müzayedeye çıkarıldı. Bu sikkenin arka yüzünde Aineas’ın Troia’dan nasıl ayrıldığı resmedilmiştir. Sağ eliyle genç oğlu Askanios’u sürüklemekte, sol omuzunda da babası Ankhises’i taşımaktadır. Arka planda bir geminin kıç kısmı görünmektedir. Sikke üzerindeki bu resim Vergilius’un Aineas destanının 3. kitabının açılış sahnesine dayanmaktadır. Orada Vergilius, Aineas’ın Troia’dan ayrıldığı yer olarak Antandros’u ismen zikretmektedir. En çok okunan Latin yazar tarafından yayılan bu aktarımla Antandros hem Roma için olan öneminin hem de onunla olan yakın ilişkisinin reklamını yapabilmiştir. Ancak Antandros’un kendi algılayışını aydınlatmak için Vergilius’un Aineas destanının 9. kitabının da göz önüne alınması gerekmektedir. Orada 80-92. arasındaki mısralarda Aineas’ın kutsal alanının kozalaklı ağaçlarını gerekli keresteyi elde edebilmesini için kendisine bırakan bir tanrıçanın yardımıyla Latium’a gidecek gemiyi inşa edebildiğini öğrenmekteyiz. Vergilius’un mısralarında Tanrıça Berecyntia, yani bir Frig tanrıçası olarak adlandırılmaktadır. Bu tanrıça İda Dağı’nı "montes nostri” olarak tanımladığı için, onun Kybele, Meter theon, Rhea, Adrasteia olarak da adlandırılan Mater Deum Magna Idaea olduğu tamamen kesindir. Vergilius ve diğer edebi belgeler Antandros teritoryumunu oluşturan dağlık ve yoğun ağaçlı alanda bu tanrıçanın sunaklarıyla birlikte kutsal bir alana sahip olduğunu göstermektedir. Antandros’un klasik gümüş sikkelerinde betimlenen ve bugüne kadar Artemis Atyrene olarak kabul edilen bir tanrıça başı Mater Deum Magna Idaea ile özdeşleştirilmelidir. Altında aşığı Attis’in vahşi bir boğa tarafından öldürüldüğü Troia köknarı onun kutsal ağacıdır. Onun, ayrıca Antandros’un komşu kentleri Skepsis ve Skamandreia tarafından da tapınım görmesinden dolayı, Troia köknarının ya da onun kozalağının bu kentlerin sikkeleri üzerinde betimlenmeleri hiç şaşırtıcı değildir. Troia köknarını betimleyen Antandros, Skepsis ve Skamandros sikkeleri İda Dağı etrafındaki manzarayı ve doğayı tasvir etmek amacıyla basılmamış olupKeywords : Abydos (Çanakkale), Aineias, Büyük İskender, Antandros (Troas), Arrianos (tarihçi), astragaloi, Blücher (Prusyalı general), Caesar, Caracalla, Elaious (Trakya Khersonesos’u), Yunan İmparatorluk sikkeleri, Hellespontos, Hephaistos, Homeros, Iudicium Paridis, Kybele