Abstract :Kolonyalizm (sömürgecilik) ile postkolonyalizm (sömürgecilik sonrası) karşılaştırıldığında kolonyalizm diğer insanların topraklarının kontrolü ve idaresi olarak ifade edilirken postkolonyalizmin ise öz olarak sömürge ülkelerin sosyal, politik, dini ve kültürel açıdan kendi kendilerini yönetme durumunun ifadesi olduğu görülür. Kronolojik olarak Avrupa ülkelerinin kolonyal süreci başlatması on beşinci yüzyılda başlamış ve bu gruba Britanya da katılmıştır. Yirminci yüzyıla gelindiğinde Britanya’nın ihtişamının azalması ve sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmaları ile çözülme süreci başlamıştır. Böylece, sömürgecilik sonrası dönem başlamıştır. Postkolonyalizm, sömürge sonrasının doğrudan etkilerine odaklanan bir dizi kuramsal yaklaşımı ve sistematik kültürel baskı süreçlerini emperyal güç yapıları yoluyla bir boyun eğdirme edebiyatı ile buluşturur. Bu yüzden postkolonyalizm madunun, temsil edilmeyenin, sömürülenin ve sömürgeleştirilenin kimliğini kolonyalizmin düzenlemelerine karşı bir direniş edebiyatı ve felsefesi bağlamında değerlendirir. Edward Said, Frantz Fanon, Gayatri Spivak gibi postkolonyal kuramcılar arasında anılan Homi K. Bhabha’nın kültürel melezlik yorumu sömüren ve sömürülen kutuplarında algılananın ötesinde bir üçüncü alana hitap eder ve bu durum çok kültürlü bir mekân algısını beraberinde getirir. Nitekim Hanif Kureishi’nin Son Söz (The Last Word) adlı romanındaki batılı entelektüelleri taklit eden postkolonyal yazar Mamoon Azam’ın mekân olarak postkolonyal Britanya’da yaşamayı seçmiş, Avrupalı bakış açısına tabii olmuş ve kendi köklerinden ayrışmış melez doğulunun mekân algısını anlatmaya çalıştığı görülür. Bu bağlamda Kureishi\'nin mekânın kimlik üzerindeki etkisine psikolojik, sosyal ve kültürel göndermelerde bulunduğu ve göçmenin varoluş portresinin şifrelerini belirlediği ve çok kültürlü Britanya’nın yeni insan tipini ilan ettiği açıktır. Keywords : Postkolonyalizm, Britanya, Mekân, Kureishi, Göçmen