DİSTOPİK FİLMLERDE KADININ TEMSİLİ: BİR ADEM HAVVA HİKAYESİ
Authors : Sevgi Sevil Özgan Misirci
Pages : 37-48
Doi:10.31455/asya.358436
View : 7 | Download : 5
Publication Date : 2017-12-31
Article Type : Research
Abstract :Çoğunlukla "ütopya” kavramının anti-tezi olarak tanımlanan "distopya”, geçmiş ve şimdiden yola çıkarak, geleceğin toplum yapısına dair olumsuz öngörülerde bulunan düşünsel içerikleri anlatmakta kullanılan bir kavramdır. Distopya kavramının tarihsel kökleri daha eskilere uzansa da, hayal edilebilecek en kötü yönetim ve durumları ifade etmek için ilk olarak kullanan kişi John Stuart Milldir. Kavramsal bağlamın ötesinde bir edebiyat türü olarak ortaya çıkması ise 20. yüzyılın başlarında olmuş, 1920’lerin sonlarına doğru ise sinema sanatı içerisinde kullanılmaya başlanmıştır. Genel olarak bilimkurgu türü içerisinde ele alınabilecek distopik filmler kültürel, politik, tarihsel gelişmelere göre farklılık göstermiştir. Bu yazıda klasik denebilecek, iktidarı, ekonomik sistemi ve bilimsel, Aydınlanmacı aklın bir eleştirisi olan beş film, Metropolis (1927, Fritz Lang), Fahrenheit (1966, François Truffaut), 1984 (1984, Michael Radford), Brazil ( 1985, Terry Gilliam), Equilibrium (2002, Kurt Wimmer) ele alınmaktadır. Bu filmlerdeki ortak tema, ilerlemeci, modernist, bilimci bakış açısını arkasına alarak genişleyen, genişledikçe eşitsizlikleri, baskıyı artıran bir ekonomik düzen ve bu düzeni ayakta tutmaya çalışan hantal, toplumu duygulardan arınmış aklın buyrukları doğrultusunda dizayn eden, sistemini sürdürmek için teknolojinin imkanlarıyla gözetleyen, insan doğasını dışlayan, dışladıkça da gelişen tepkilere karşılık zalimleşen bürokratik yapı ve bu bürokratik yapının nesneleşmiş hali olan memurlar konu edinilir. Bu filmlerde memurlar erkekle temsil edilmekte, bürokrasi, iktidar, üst düzey görevler tamamen erkeklerin elindedir. Sistem eril olduğu kadar kendini sürdürmek için de eril bakış açısına ihtiyaç duyar.Keywords : distopya, toplumsal cinsiyet, sinema, cinsiyete dayalı toplumsal işbölümü