- Tokat İlmiyat Dergisi
- Vol: 9 Issue: 1
- Afîfüddîn Tilimsânî’nin Mevâkıf Şerhi Bağlamında Vakfe Anlayışı
Afîfüddîn Tilimsânî’nin Mevâkıf Şerhi Bağlamında Vakfe Anlayışı
Authors : Tuğba Görgün
Pages : 257-280
Doi:10.51450/ilmiyat.879815
View : 12 | Download : 7
Publication Date : 2021-06-30
Article Type : Research
Abstract :Tasavvuf kültüründe sûfîler geleneksel olarak bilgiye ulaşmanın ilim ve mârifetten oluşan iki farklı yolu olduğunu ifade ederler ve üst mertebeye de genelde "mârifeti” koyarlar. Dolayısıyla mârifetin bilgiye ulaşmada nihai mertebe olduğunu ifade ederler. Muhakkik bir sûfî olan Muhammed b. Abdülcebbâr b. Hasen Nifferî (ö. 354/695), ilimden daha kuşatıcı olarak kabul ettiği mârifeti Hakk’ın müşâhedesi için nihai bir mertebe olarak kabul etmemiştir. Bundan dolayı tahkikî bilgiye ilişkin olarak ilim ve mârifet olan ikili tasnif yerine üçlü bir tasnif yaparak mârifet mertebesinin üstüne ondan daha kapsayıcı bir mertebe olan vakfeyi koymuştur, yani tahkike ulaşmak için sırasıyla "ilim, mârifet ve vakfe” şeklinde bir sıralama yapmıştır. Nifferî’nin el-Mevâkıf adlı eserinin şârihi olan Afîfüddîn Tilimsânî (ö. 690/1291) de bunu savunur ve ilim sahibi olan âlim ve mârifet sahibi olan ârifin mâsivâ olarak adlandırılan âlemden kalben bütünüyle uzaklaşmadıkları nedeniyle Hak Teâlâ’yı doğrudan müşâhede etmelerinin mümkün olmadığını belirtir. Vakfeyi tasavvufî bir ıstılah olarak tasavvuf tarihine kazandıran ve el-Mevâkıf adlı eserinde ona geniş yer ayıran şahsiyet Nifferî olsa da vakfe kavramı Tilimsânî tarafından yazılan Şerhu Mevâkıfi’n-Nifferî adlı eserde anlaşılır bir biçimde izah edilmiştir. Müellifimiz, sâlikin Hak Teâlâ’ya seyrinin başlangıcını teşkil eden ve tahkike ilişkin ilim, mârifet ve vakfe tasnifindeki ilimden salih ameli kastetmektedir. Yani ilim Hakk’a seyrin ilk basamağını oluştursa da salih amel olmaksızın salt teorik ve nazarî bilgilenmeyi ifade etmez, fıkıhta bahsedilen zâhirî ve şer’î ilimleri, helalleri, haramları, emirleri, nehiyleri ifade eder ve bu yönüyle tahkikin ilk mertebesini oluşturur. Bu mertebede bilen insanla bilinen eşya arasında bir izafet söz konusudur. Mârifete gelince, Tilimsânî’ye göre, onda eşyanın bizâtihî kendisine değil de Hak cihetine taalluku söz konusudur. Bundan dolayı mârifet ilme nazaran hakîkate biraz daha yaklaşmayı, yani kurbu ifade eder. Mârifet ile kastedilen ise kurb-ı nevâfil hadisinde ifade edilen farz ibadetlere ilaveten sıklıkla yerine getirilen nâfile ibadetlerle Hak Teâlâ’ya yaklaşan sâlikin ilahî sıfatların tecellîsi ile Hakk ile işitip görmesi sonucu edindiği tecrübî bilgidir. Fakat kurbiyete ve sıfat tecellîlerine mazhar olabilme idrak düzeyine erişmeyi ifade etse de hakîkate erişmede birer hicâptırlar. Çünkü ikisinde de tam bir fenâ hali mevcut değildir. Dolayısıyla tam bir fenâ hali olan vücûd hakkında kuşatıcı müşâhedeye erişebilmek sadece vakfe mertebesindekilere mahsustur. Tilimsânî, tahkikin nihai mertebesi olan vakfe kavramını, şuur düzeyinde beşeriyet ile alakalı özelliklerden uzaklaşarak sâlikin rabbânî ahlâk ve sıfatlara bürünmesi olarak da tarif etmiştir. Biz bu çalışmamızda tasavvufî düşüncede merkezî bir kavram olan mârifetten daha yüksek, daha latif bir mertebe olarak "vakfe” anlayışının temellendirilmesini inceleyerek, vakfenin ilim ve mârifetten farkını ortaya koyacağız. Çalışma gerek el-Mevâkıf adlı eserin gerekse vakfe kavramının doğru biçimde anlaşılmasına yardım etmesi bakımından önemlidir.Keywords : Tasavvuf, Nifferî, Afîfüddîn Tilimsânî, Şerhu Mevâkıfi’n-Nifferî, Vakfe